SEVDALI DAĞLAR
Lamgo'dan Melezkür'den Çingit'ten çıktım yola
Ovaklı' da dinlendum bir süre verdim mola
Oturup Tomaslı'dan seyrettim Pogina'yı
Nerdesin Cevat Kanber ; nerdesin Şükrü Dayı...
Doğukaradenizde güzel bir gündü yazdan
Güneşli bir havad geçtim Kanlıboğaz'dan
Neden Kanlıboğaz'dı bu güzel yerin adı
İbran Osman'dan başka bir anlatan olmadı
Yokuş artık bitmişti düzlüğe vardı yolum
Mor ormangülleriyle döşeli sağım solum
Çok sürmedi baktım ki Yukarivice'deyim
Altımda Çamlıhemşin, bense bir yücedeyim
Bir dağun doruğunda asılı Mikronkavak
Aşağıda Fırtına akıyor çağlayarak
Köyler dik yamaçlarda serpilmiş nokta nokta
Çinçiva, Mollaveyis, Mecmun, Meydan, Amokta
Yaratan yaratılan kucak kucak içiçe
Bakmakla doyamadı gözlerim Makroviç'e
Sağ kıyıda Kuşuva, karşı tepede Habak
Ey Hemşin, tümün ile süzül de gönlüme ak
Yüreği coşkusundan duramıyor yerinde
Uçuyormuş gibiyim Pokut'un üzerinde
Bir gereksinmek yoktu petrol denen yakıta
Geçtim kanat vurarak Sal ile Amlakıt'a
Yamaçlardan sürüler çevirmişti önümü
Ben Güneyden Kuzeye aktarmıştım yönümü
Aşağı Şimşirlik'ten vurdum Tarderesi'ne
Gidiyorum Ayder'den Kaçkarlar yöresine
Nereye gideceksin birşey gelirmi elden
Güçlükle izin aldım muhtar Koca Temel'den
Gül yüzlü bir ninenin ayran içip tasından
Çıktım Bulutdağı'na Abuçor yaylasından
Çırpıp kanatlarımı üzerinde karların
Geçtim eteklerinden süzülüp Kaçkarlar'ın
Değerlendirmek için güncel dinlencemizi
Kavron'da çobanlarla paylaştık gecemizi
İki Pag'ın önünde büyük bir ateş yaktık
Yayla insanlarının keyfine değme artık
Yemek vakti gelmişti sofra kuruldu düze
Çeşit çeşit yemekler yığıldı önümüze
Önce dillere destan Hemşin'in muhlaması
Taze tereyağında alabalık tavası
Tulumcubaşı fazla direnmedi nazında,
Gençler elele verdi yaylanın ayazında
Kollar inip kalkıyor bacaklar kıvranıyor
Tabanca sesleriyle bütün vadi yanıyor
Ben tırmandım yokuşu henüz gün ağarmadan
Palavid'e gelmiştim onikiye varmadan
Oturup Kektelik'in bir ayranını içtim
Sonra dere boyundan Hapıvanak'a geçtim
Tirevit'ten görüldü Elevit'in çamları
İstiyorum bitmesin bu yayla akşamları
Başlamıştı burada vartivar şenlikleri
Kızlar delikanlılar bir ileri bir geri
Renk renk giysilerin hepsi ayrı biçimde
Horon oynuyolardı sevi çoşku içinde
Bir tarafta kadehler bir tarafta oyunlar
Ve ocakta nar gibi çevirilen koyunlar
Çekinenleri yoktu ne paradan ne puldan
Koşup geliyorlardı İzmir'den İstanbul'dan
Hemşin'in övgüsü bu Hemşin'in belleği bu
Hemşinli'nin yılda bir en büyük şenliği bu
Mustafa şiş tulumu kollar yay bacaklar yay
Dik oyna Burhan Coşkun , bozma horonu Günday
Ben çantamı sırtladım yolcu yolunda gerek
Ayrıldım Elevit' ten içim istemeyerek
Kazım İncearab' ı gönülden anaraktan
Bir tutam çiçek derip geçtim Haçıvanak' tan
Gün boyunca yürüyüp koca bir dağı aştım
Henüz akşam olmadan Davalı' ya ulaştım
Bitmemişti davası dağ kimin yayla kimin
Bekliyordu sorular dosyasında hakimin
Her yer su her yer çiçek bu yayla başka yayla
İnsanoğlu, burada gelmez mi aşka yayla
Gözüm uyku tutmadı gece olmuştu yarı
Ninni söylüyorlardı şimdi dağ tavukları
Tarih gömülmüş gibi kocaman bir çukura
Baktım gözlerim nemli oradan Hodoçur'a
Görkemli taş konaklar kocaman taş direkler
Bunca yıllardan beri bir onarıcı bekler
Ellerim şakağımda düşündüm derin derin
Bu topraklar uğrunda can veren şehitlerin
Yüreğim burkularak kapıldım da yasına
Saygı ile eğildim aziz hatırasına
Çekilen dut rakısı buğu buğu küllüğü
Tüm anılarımızın geçmişe gömüldüğü
Acısı tatlısıyla geçen bütün anların
Sade bir ismi kaldı Çalmaşur Kenanlar'ın
Sularla çevirilmiş yörenin dört bucağı
Mührünü vurmuş gibi altında Cicebağı
Maşatlığı yıkılmış koca kilisesiyle
Bir şeyler anlatıyor tarihin gür sesiyle
Burada dil suskundur doğa seslenir ruha
Hem dinledim hem gittim iniverdim Çoruh'a
Çoruh kışın durudur yazın bulanık akar
Bu boşa akan suya insan hayretle bakar
Alıp götürür seller bahçemiz bağımızı
Taşır Karadenize bunca toprağımızı
Bu şahlanan sulara bir dizgin vur diyen yok
Düşmana dur dedikte Çoruh'a dur diyen yok...
Alıp nasibimizi yaz günü taze duttan
Sıcak bir öğle vakti geçiverdim Hunut'tan
Sonunda bu günleri biz bekleye bekleye
Başyayla'nın üstünden dolaştım Çiçekli'ye
Göğsümü yaslayarak yaylanın karlarına
Çevirdik yolumuzu Tatos'un dağlarına
Gölde aşık Kerem'in dinledim de sazını
Sisler içinde aştım Ortaköy boğazını
Sürüler yamaçlarda nerdesin Bozo İsmet,
İneceğiz Pag'lara eğer olursa kısmet
Gönlüm yanıt verirken kuzuların sesine
Bir selam verip geçtim Verçenik tepesine
O gebe Bozoğlu'nun pagında konakladım
Özlemini çektiğim dağlarımı kokladım
Bu tertemiz havayı süzüp ciğerlerimden
Cimil'e gidiyordum Çermeşk'in üzerinden
Patika yolu ama bu yol bambaşka bir yol
İleride görüldü Karagöl Aşağıgöl
Karadeniz türküsü gölde alabalıklar
Yeniden tazelendi içimde sevdalıklar
Düzleri tepeleri böylece aşa aşa
Tahpur'un üzerinden çıkıverdim Baldaş'a
Kalmadı yüreğimde ne keder ne de bir gam
Senoz'un üzerinde göründü Magribodam
Sisler içinde idi Cimil'e vardığımda
Parça parça olmuştu çarığım ayağımda
Cimil üç pare köydü ben Başköy'e inmiştim
Bu ilk kez gelişimdi oldukça sevinmiştim
Yatacak yer aradım kimliğimi sordular
Burada konukevi var ama diyordular,
Orada vali, vekil gibiler kalıyordu
Dediler bu fukara ecep ne arıyordu
Ne vali ne vekildim sadece biriydim halktan
Öyleyse nasibin yok dediler bu konaktan
Kahvede muhtarla halk bir fiskos çevirdiler
Bu akşam kal diyerek camiyi gösterdiler
Dizimi ayağımı taşlara vura vura,
Camide kalmaktansa yol aldım Salaçur'a
Sisler çekiliverdi ben yola koyulunca
Bu ayrıcalıkları düşündüm yol boyunca
Dökülmüştü önüne saçlarının akları
Sonradan işittimki yanmıştı konakları.
Salaçur üç mahalle Kahmut, Kalnus, Kalgunsu
İspirin kaderi bu çırılçıplak örtüsü
Yanmış kavrulmuş vadi güneşinden selinden
Başta Devlet babamız bir tutan yok elinden
Sıcak bir el beklerken Devlet denen babadan
Görmedi başkasını tahsildar jandarmadan
Kimi vergiye gelir kimi asker almaya
Bu kavurulmuş yüzler küsmüşler yaşamağa
daha tıkamak için doymayan boğazını
Hacı denen bir kişi kesmiş dereağzını
Halk bahçede topluyor kurutacak dutunu
Bu dutlara bağlamış tüm yaşam umudunu
Sorunları bırakıp gelecek kuşaklara
Çırnaçur'dan yukarı gene vurdum dağlara
Güzin dağlar başkadır insana huzur verir
Ruh kanatlanır uçar kişide madde erir
Keklikler sürü sürü yamaçlarda dolaşır
Yaban keçileriyle tekeler sevdalaşır
Mezralarda kurumuş otlar da yaşam kokar
Terk edilmiş yaylada keder kokar gam kokar
Tutuşur boz kayalar günün son ışığıyla
Hayal bir çoban kızı buluşur aşığıyla
Kız uzat elini der uzatır yaklaşamaz
Kız gel koklaşalım der yaklaşır koklaşamaz
Duyulur gibi olur ta ötelerden bir ses
Kesilir aşık için o anda soluk nefes
Ne koyun meselesi ne kuzu meselesi
Tur-i Sina'ya çıkar duya bilen bu sesi
Bunun yüceliğini ne sen ne de ben bilir
Yuvasından ayrılıp yollara düşen bilir
Bir an sarsılıverdim içim karmakarışık
Acaba ben mi idim demin gördüğüm aşık
O gece bir kayanın koltuğunda uyudum
Doğayı içerime sindirdim yudum yudum
Pag'larda ve Kop'larda günlerce yata yata
Varoş'un üzerinden sonunda indim Çat'a
Ben ne Kara Reşid'im ne de Kahya Salih'im
Yanılız onlar kadar bu yere sevdalıyım
İki dere çatışır adlandırır bu yeri
Biri Hemşin'den gelir Elevit'ten diğeri
Burada bir bina var ne Hilton'dur ne Divan
Dağların arasında görkemsiz garip bir han
Dışarda sıra sıra bağlı katırlar atlar
İçerde konuk sever güler yüzlü Mafratlar
Buranın yazı kadar kışında sefası var
Tutuşan bir sobası, bir de Mustafa'sı var
Çomoğlu gene Çat'ta nerdesin Rıza dayı
Sen Vanksi'de sefa sür tarlayı yedi ayı
Çektin yaşam boyunca acısını cefanın
Ne faydasını gördün Nihat'ın, Mustafa'nın
Yazıldın gönüllere sevginle hatıranla
Büstünü dikeceğiz koprinle katırınla
Karşıda Kito, Karap göz ucuyla dolaştım
Ve bu anda sevdalı dağlarlarla vedalaştım
Ey HEMŞİNLİ, gelecek çağların çocukları
Merhabalar SEVDALI DAĞLARIN ÇOCUKLARI
Uzakta kalsak bile bir iki kelam size
Elevit'ten, Kale'den, Ayder'den selam size...
Kaynak: Kalif Dergisi 1 - Sayfa 16