TEVFİK İLERİ

TEVFİK İLERİ

1911 yılında Rize’nin Hemşin ilçesi Gumno (Yaltkaya) köyünde doğdu.
Babası Hafız Celal Efendi, annesi Fatma Hanım’dır.
İmamoğulları” ismi ile bilinen ailesi Yaltkaya’nın kalabalık akrabalarından Arslanoğlu’nun bir koludur.
Dedesinin babası olan Ahmet Efendi’nin köy camisinde imam olması sebebiyle ailenin bu koluna İmamoğlu adı verilmiştir.


Tevfik İleri'nin büyük dedesi Ahmet Efendi'nin Mezar Kitabesi Ğumno


Tevfik İlerinin dedesine ait 1884 tarihli tapu arazi kayıtları


Ailesi, doğumdan birkaç yıl sonra İstanbul’a göçmüştü.
İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da dedesinin yanında Gelenbevi Ortaokulu’nda yaptıktan sonra Yüksek Mühendis Mektebi’nden (İstanbul Teknik Üniversitesi) 1933’te mezun oldu. Aynı yıl Şenyuva köyünden Vasfiye Hanım ile evlendi.
Çiftin Cahide, Cahit ve Ayşe adlarında üç çocukları oldu.


Tevfik İleri Soyağacı

Tevfik İleri, Yüksek Mühendis Mektebi’nin son yılında Millî Türk Talebe Birliği başkanlığına seçildi ve Türkçülük hareketlerinde etkili oldu.
Razgrad’daki Türk mezarlığını tahrip eden Bulgar gençlerini protesto etmek, Türkçe’nin yaygın olarak kullanımını sağlamak ve yerli malını teşvik etmek için mitingler ve kampanyalar düzenlenmesinde öncülük etti.
İstiklâl Marşı çalınırken ayağa kalkılması, 18 Mart günleri Çanakkale Şehitleri’nin anılması gibi gelenekler onun bu dönemdeki öncülüğünde başladı.
Mezuniyetten sonra 1933-1937 yılları arasında Erzurum’da karayolları mühendisliği, 1937-1942 yıllarında Çanakkale Nafia Müdürlüğü, 1942-1950 yılları arasında Samsun’da Nafia müdürlüğü ve Samsun Karayolları 7. Bölge’nin ilk müdürlüğünü yaptı.
1950 seçimlerinde Demokrat Parti’den Samsun milletvekili seçildi.
On yıl boyunca TBMM’nin faal bir üyesi sıfatıyla Ulaştırma bakanlığı (Mayıs-Ağustos 1950), Millî Eğitim bakanlığı (Ağustos 1950-Nisan 1953), meclis reis vekilliği (Kasım 1953-Ekim 1955), tekrar Millî Eğitim bakanlığı (Nisan-Kasım 1957), Devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı (Kasım 1957- Ocak 1958), son olarak da Bayındırlık bakanlığı ve Millî Eğitim bakan vekilliği (Ocak 1958-Mayıs 1960) görevlerinde bulundu.
Bakanlıkları döneminde önemli icraatlar gerçekleştirdi.
Din derslerini ilkokul programlarına soktu (1950); din derslerinin okutulup okutulmama kararını velilerin seçimine bıraktı; Türk Sanat Tarihi Enstitüsü’nün kurulması (1951), Türk kültür eserlerinin yayımının başlatılması (1951), 1930 yılında kapatılan İmam Hatip Liseleri’nin yirmi yıl sonra yeniden açılması (1951-1952), İstanbul’da Yüksek İslâm Enstitüsü’nün kurulması (1959-1960) bunlardan bazılarıdır.
Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanmakta olan İnönü Ansiklopedisi’ni Türk Ansiklopedisi adıyla yeni bir yayın kurulu oluşturarak devam ettirdi (1952).
Yine tek parti döneminde propaganda vasıtası olarak kullanıldığını düşündüğü Köy Enstitülerini, köy çocuğu-şehir çocuğu ayırımını önlemek ve yapısında düzenlemeler yapmak için öğretmen okullarıyla birleştirdi
(1952-1953). Atatürk ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinin açılışını gerçekleştirdi.
İlk Boğaz Köprüsü projesi onun zamanında ihale seviyesine kadar geldi, ancak 60 ihtilali nedeniyle proje 10 yıl sonra gerçekleşebildi.
İleri, Demokrat Parti idealine samimi bir şekilde bağlı olmakla beraber fikirlerini açıklamaktan çekinmedi.
Gerektiğinde çetin tartışmalara girdi. Kimseyi kırmadan doğru bildiklerini beyan etti.
Komünistliğin ahlaksızlık ve sefaletle beraber yürüdüğüne inanıyordu.
Ancak, kimsenin haksız yere töhmet altında kalmasını istemiyordu.
Yeni Milli Eğitim Bakanı olan İleri’ye; okullar açılmadan komünist fikirli hocaların hemen görevlerinden atılmaları tavsiye edilmişti.
Buna karşılık bakan, konunun hassasiyetine binaen çok dikkatli çalışılması, iyice tetkik edilmesi, haksız yere hiçbir hocanın itham edilmemesi gerektiği cevabını vermişti.
Yine, parti toplantılarından birinde Trabzon ve Samsun’da bölge müdürlüklerinde bulunmuş birisinin CHP’li olmakla suçlanması üzerine İleri: “Beyefendi, şimdi aleyhinde konuştuğunuz zat benim mühendislik okulundan arkadaşım ve karakterini, ahlakını çok iyi tanıdığım mert ve bilgili bir insandır. CHP’ye mensup olabilir. Fakat resmi hizmet
ve vazifesinde taraf tutmaz.
Doğruluktan şaşmaz, değerli bir vatan evladıdır. Rica ederim, bir daha benim yanımda onun aleyhinde konuşmanızı istemem” demek suretiyle partiliye kızgınlığını belirtmiştir.
İleri, dindarlığı yanında tam bir Türk milliyetçisi idi. “Benim kalbim küt küt diye değil Türk Türk diye atar” derdi.
Batıl inanç ve itikatlara karşı olduğu gibi, dindar insanlara karşı olan samimiyetini ve alakasını hiçbir zaman esirgemedi.
İnsanların en temel hakkı olan inancını öğrenme ve yaşamasına hep saygılı olunması gerektiğini savundu.
Özellikle İslamiyet’e yönelik haksız eleştirilere karşı çıktı.
Din ve vicdan özgürlüğü anayasa ile teminat altına alınırken, fiiliyatta dini özgürlüklerin kısıtlanması şeklindeki tezatlara dikkat çekti.
20 Kasım 1959 yılında Yüksek İslam Enstitüsü’nün açılış töreninde yaptığı konuşmada dinin ilerlemeye engel teşkil ettiğini iddia edenlere cevap verdi.
Bu iddianın milli tarihimizle çürütüldüğünü, çok medeni olduğu halde çok dindar milletlere en güzel örneğin kendi toplumumuz olduğunu belirtti.
Müslüman toplumların geri kalmışlığı konusunda da en mütekâmil din olan İslamiyet’in hiçbir kusurunun olmadığını belirtti.
Ona göre, İslamiyet’i medeniyete zıt göstermek en büyük haksızlıktı.
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Yassıada’da yargılandı.
Vatan Cephesi kurmak, muhalefetin faaliyetlerine engel olup diktatörlük tesisinde bulunmak, Meclisin çalışmalarını engellemek, Anayasayı ihlal etmek gibi suçlarla itham edildi. En tabii hakkı olan savunmasını yapmasına bile tahammül edilmedi ve duruşmanın birinde, salon dışına çıkarıldı.
Savunmasını, “Ölüm belki de kurtuluştur. Memleketin huzuru benim ölümüme ve hapishanelerde çürümeme bağlıysa kararınızı böyle verin. Memleketimin hayrı için buna da razıyım.” sözleriyle bitirdi.
Arkadaşı Samet Ağaoğlu onun için şöyle demektedir; “...Dimdik, baş eğmeden ayakta durmuş karakter sütunları arasında daha da yükselen birkaç abideden biridir.
Açın Yassıada İhtilal Mahkemesinin zabıtlarını, o yapraklar arasında İleri’nin başı bir arslana benzer, sesi bir aslan kükreyişine.
Bu kükreyiş Vatan Cephesi davasında öylesine yükselmiştir ki, savunmasını keserek duruşma salonundan çıkarmışlardı” sözleriyle onu tanımlamaktadır.
Bu suçlamalardan Yassıada mahkemesinde müebbet hapse mahkûm edildi ve Kayseri bölge cezaevine yollandı.
Fakat bir süre sonra hastalandı ve kaldırıldığı Ankara Hastanesi’nde 1961 yılının son günü kanserden vefat etti.
İyi bir hatip olan, idealist ve aktif bir mizacı bulunan Tevfik İleri, gelenekçi ve muhafazakâr bir düşünce yapısına sahipti.
Bakanlığı sırasında Ankara’da mütevazi bir apartman dairesinde oturmaktaydı.
Yağmurlu bir Ankara sabahında makam aracı kendisini almaya gelince eşi Vasfiye Hanım okula gidecek olan oğlu Cahit’i de ıslanmaması için bu araçla okula bırakmasını  istemişti. Bunun üzerine Tevfik Bey, “Devletin otomobili senin şahsi malın değildir, oğlun o kadar kıymetliyse tutarsın bir taksi gönderirsin” diye cevap vermişti.
Memleketi olan Hemşin’e son derece bağlıydı.


Siyasetçi arkadaşlarıyla birlikte bulundukları İsviçre’de arkadaşlarının “Buralar ne kadar güzel” dedikçe onlara “Hemşin daha güzeldir” diye cevap verirdi.
Ankara’da bulunan Hemşin Cemiyeti ve Rize Yüksek Tahsil Öğrencilerine Yardım Derneği’yle yakından ilgiliydi.
Fırsat buldukça yapılan toplantılara ve Hemşin Gecelerine katılır hatta horona girerdi.
Hemşin Cemiyeti’nin talebi üzerine cemiyetin çıkardığı dergide basılmak üzere bir fotoğrafını göndermiş ve üzerine “Sevgili Hemşin’e 14.10.1950” yazmıştı.


Sevgili Hemşin’e 14.10.1950 tarihli Fotoğrafı

2 Nisan 1950’de Rize Yüksek Tahsil Öğrencilerine Yardım Derneği Genel Kuruluna katılmış ve kendisine dernek başkanlığı teklif edilmişti.
O ise buraya dinleyici olarak geldiğini ve yerini genç arkadaşlara bırakmaktan memnun olacağını ifade etmişti.
Daha sonra davet edildiği kürsüde şu fikirlerini beyan etti. “Türk milletinin meziyetleri sayısızdır. Rizeli bu meziyetlerden başka kendine has bazı meziyetlere de sahiptir. Rizeli
atılgandır, cevvaldir, yerinde duramaz ve faaldir, hırçındır ve mücadelecidir. Bizi böyle yapan dağlarımız ve dalgalarımızdır. Tek başımıza çok işler yaparız. Bir araya gelince iş değişir, hemen aramızda ihtilaf çıkar. Bizde cemiyet hayatı henüz inkişaf etmemiştir. Temennim, gençlerin faal olması ve gayelerinin tahakkuku için mücadeleden korkmamalarıdır. Ankara’da binlerce Rizeli var. Bugün 70 üye ile karşınıza çıkan yönetim kurulu vazifesini yapmış sayılamaz.”
Rize’de olduğu gibi ülkenin farklı yerlerinde de isminin verildiği birçok okul ve cadde vardır.

1950 yılında Hemşinlilerle birlikte


1951 yılında Ankara Hemşin Gecesinde hemşerileriyle birlikte

Kaynaklar:
Şaban Sitembölükbaşı, TDV. İslam Ansiklopedisi, c.22, s. 88.
Hemşin Dergisi, sayı 2, 3, 5 (1950-1951).
Kazım Güven, “Tevfik Ağabey ile Sohbetler”,
Yeşil Hemşin, sayı 2 (Aralık 1968), s. 5, 19.
Cahide İleri Aksoy, Babam Tevfik İleri, c. I, Ankara 1977, s. 431.

 

Kaynak: Kalif Dergisi 2- Sayfa 64