NAHİYE MÜDÜRLERİ İDARESİNDE HEMŞİN 1849-1915

NAHİYE MÜDÜRLERİ İDARESİNDE HEMŞİN 1849-1915

NAHİYE MÜDÜRLERİ İDARESİNDE HEMŞİN 1849-1915

Hemşin’in tarihi, bir parçası olduğu Türk Devleti’nin ve Türk Ülkesi’nin tarihinden ayrı olarak düşünülemez. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yaşanan sosyal ve siyasi her olay Hemşin’i de ülkenin her bölgesi gibi aynı oranda ve aynı şekilde etkilemiştir. Devletin idari mekanizmada geçirmiş olduğu değişiklikler, Hemşin’de de değişikliklere yol açmış, ülkenin geçiş dönemlerinde yaşadığı travmaları Hemşin de aynı ölçüde yaşamıştır. Bu makalede Tanzimat’tan itibaren ihdas edilen idari yapılanmanın Hemşin’deki yansımaları kronolojik olarak hem sosyal hem siyasi açılardan ele alınmaya çalışılmıştır.

1- Tanzimat Fermanı’nın Getirdikleri

1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile beraber bütün Osmanlı Devleti’nde idari reforma gidildi. Vilayetlerin, vilayetlere bağlı sancakların, sancaklara bağlı kaza ve nahiyelerin idareleri hususunda alınan kararlar, çıkartılan kanunnameler, devletin yeniden ve daha güçlü bir şekilde tek bir merkezden idare edilmesini, dolayısıyla taşranın da merkeze daha sıkı bağlarla bağlanmasını sağlamak amacını gütmekteydi. II. Mahmud’un ayanlığı ortadan kaldırma çabalarının bir devamı ve devleti ayakta tutma çabalarının en mühimlerinden biri olan bu girişim meyvelerini ancak asrın sonlarına doğru tam manasıyla verse de, Osmanlı idaresindeki toprakların genişliği, bu topraklarda yaşayan toplumun çeşitliliği ve devletin kısıtlı ulaşım ve iletişim imkanları göz önüne alındığında övgüye değer cesur bir girişimdir.
Bu yeni sisteme göre eyalet sistemi kaldırılarak vilayet sistemine geçilmiş, vilayetler sancaklara onlar da kazalara ve nahiyelere ayrılmıştır. Vilayetlerin başında merkez tarafından atanmış bir vali, sancaklarda kaymakam, nahiyelerde de nahiye müdürleri görev yapmaya başlamıştır[1]. Eski sistemde, yani XVIII. asırda uygulanan ayanlık sisteminde ise her bölge yarı bağımsız denilebilecek şekilde bölgenin önde gelen sülaleleri tarafından yönetilmekte idi. Bu idareciler “ayan” olarak adlandırılmakta idiler. Bunlar, özellikle XVI. asır ortalarında başlayıp XVII. asır boyunca süren Celali isyanları[2] sırasında devletin tarafında yer almış, Celali isyancılarının tenkilinde başarı ve devlete sadakat göstermiş kişiler ya da onların soyundan gelenler idi. En azından öyle bilinmekteydiler. Ayanlar, hüküm sürdükleri bölgede adaleti sağlayan, vergileri toplayan, asker besleyen kimselerdi ve kendilerine göre bir ayan meclisleri vardı. Tamamı eli silahlı olan bu kişiler sıkça birbirleriyle küçük çaplı savaşlara tutuştukları gibi, bir bölgenin ayanlığını elde etmek için entrikalar çevirip, cinayetler işleyebilmekte idiler. Zira bu insanların çok büyük bir çoğunluğu idare ettikleri halk tabakalarından daha zeki ve becerikli olsalar bile daha eğitimli veya daha kültürlü değillerdi. Çoğu, bir yeniçeri ortasına ya da bir sipahi ocağına bir şekilde girmeyi başarmış, rütbe almış ve devletin “mütegallibe” olarak adlandırdığı ve kerhen hatta mecburen destek verdiği kimseler idi[3]
Tanzimat Fermanı ile getirilen yeni idari sistem öncelikle bu yapı ile başa çıkmak zorundaydı. Lakin, Mekteb-i Harbiye ile Mekteb-i Tıbbiye daha yeni kurulmuştu ve devlete mülki amir yetiştirecek olan Mekteb-i Mülkiye henüz ihdas edilmemişti. Devletin, özellikle de merkeze uzak kesimlerde bir müddet daha bu mütegallibe kökenli ayan ve eşraftan yardım alması kaçınılmazdı. Bunun için düşünülen çözüm basitti. Sancak, kaza ve nahiyelerde bir meclis oluşturulacak, bunların maaşları devlet tarafından verilecek, bu meclislerin azaları yerel hanedanlardan olacak fakat mutasarrıf, kaymakam ve nahiye müdürleri başka yerden tayin edilecekti. Eldeki kayıtlardan, bu idarecilerin de yine eşraf sülalelerinden ve yakın bölgelerden seçildiklerini görmekteyiz. Mesela mevzumuz olan Hemşin nahiyesinde asaleten veya vekaleten ve bazıları mükerreren müdürlük yapmış olduğunu tesbit ettiğimiz 45 kişinin hemen tamamına yakını Trabzon-Batum arasında kalan bölgenin eşraf sülalelerine mensup kişilerdi. Bunun yanında Hemşin’de nahiye müdürlüğü yapmış kişilerden ancak birkaç tanesi Mekteb-i Mülkiye mezunu idi. Bu durum, devletin yetersiz imkanları sebebiyle maalesef Cumhuriyet devrine kadar sürecek ve bütün çabalara rağmen Hemşin gibi merkeze uzak bölgeler yerel hanedanlar tarafından yönetilmeye devam edecektir.

2- 1839 öncesi Hemşin İdarecilerine Kısa Bir Bakış

Trabzon eyaletinin Gönye (Batum) sancağına bağlı olarak iki asır idare edilen tarihî Hemşin kazası otuz iki köyden oluşmaktaydı. Kazanın tarihî sınırları, Rize’nin bugünkü Hemşin ilçesinin tamamı ile (Zuğa Vadisi) Çamlıhemşin ilçesinin büyük bir kısmına (Hala vadisi ve Furtuna vadisinin güney kesimleri), bugünkü Pazar ilçesinin dört köyüne (Melmenat, Çingit, Meleskur, Açapa), bugünkü Çayeli’nin Senoz ve Eksanoz vadileri ile bugünkü İkizdere’nin Cimil vadisine şamildir

Bu otuz iki köy uzun bir müddet hristiyan-müslüman halkın beraber yaşadığı yerleşim yerleri idi. XVII. asır başlarında Zuğa vadisinin aşağı kesimlerindeki yani bugünkü ilçe merkezine sınır olan köylerin tamamı müslüman olmuştu[4]. Hemşin’in geri kalanı ise XVII. asır sonu-XVIII. asır başında tamamen müslümanlaşmıştır.
Eldeki belgelere göre Hemşin’in kayıtlı ilk ayanı Hüseyin Ağa muhtemelen Hemşinli değildi. 1730-31 tarihli bir belgede ismine rastladığımız Hüseyin Ağa aynı tarihte, Hemşin ileri gelenlerinden Ortaköylü Yazıcıoğlu Mehmet Ağa ile damadı Badaralı İbrahim Ağa’nın halkı kışkırtmasıyla çıkan bir ayaklanma sonucu görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı[5]. Hüseyin’in ardından gelen Kunduz Mustafa Ağa ise Atina lazlarındandı. O da iki sene sonra daha feci bir ayaklanma ile görevinden edilmiş, ayaklananlar Mustafa Ağa’nın konağını da yakmışlardı[6]
Bundan sonra Hemşin’in ayanlarının hepsi Hemşinlidir. Cimil’de Kumbasaroğulları sülalesi yörenin Hemşin merkeze uzaklığı sebebiyle tek başlarına hüküm sürerken Hemşin merkezde önce Çingitli Sıçan Hacı Hüseyin Ağa (ö. 1799)[7], ardından oğlu Mehmet Ağa[8], 1820-1832 arasında Badaralı Hacı Selim Ağa-zade Halit Ağa[9], 1832-1834 arasında Halit Ağa’nın oğlu Reşit Ağa[10] ile damad-ı şehriyari sadrazam Hemşinli Mehmet Ali Paşa’nın taallukatından[11 Kara Ali-zade Süleyman Ağa[12] ayanlık yaptılar. 1834’ten itibaren ayanlık yapan kişi ise Sıçanoğlu Memiş Ağa[13]’dır. Memiş Ağa’nın ölüm tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen 1839-1840 yıllarında işten el çektirilmiş ya da buna zorlanmıştır. Bu tarihten sonra ise bütün Osmanlı topraklarında olduğu gibi Hemşin’de de nahiye müdürlerinin idaresi başlayacaktır.

3- İlk Nahiye Müdürleri 

Hemşin’in merkeze uzak olması, nüfusunun fazla kalabalık olmaması ve merkezi yakından ilgilendirecek çok fazla vukuat çıkmaması yöre ile ilgili belgelerin azlığının belli başlı sebepleridir. Yine de Devlet-i Aliye, Rus sınırına yakın bu bölgeye tamamen bigane kalmamıştır. Bu yüzden az ya da çok, 1849-1915 seneleri arasında görev yapmış hemen bütün nahiye müdürlerinin en azından isimleri, görev süreleri ve kısmi vukuatları elimizde belgelenmiş durumdadır.
Kendisinden haberdar olduğumuz ilk müdür Çürüksulu Hasan Bey’dir

1 Şaban 1265/23 Mayıs 1849 tarihine ait bu belgede Hasan Bey, muhtemelen Hemşinli olan Esirci Süleyman Ağa’dan bir cariye almış fakat borcunu ödememiştir. Süleyman Ağa bu borcun ödenmesi için bir arzuhal vermiş ve alacağın tahsili kararlaştırılmıştır[14]. Burada asıl önemli olan elbette ki 1849 yılında Çürüksulu Hasan Bey adlı birisinin Hemşin nahiye müdürü olmasıdır. Hasan Bey’in ardından 1849 senesinin geri kalan kısmında Basazade Hüseyin Bey nahiye müdürlüğünde bulunmuştur[15]. Basazadeler, Telatorzade ailesinin bir kolu olup, Atina’nın Baltazadelerle birlikte en önemli sülalesidir.

5 Şevval 1276/26 Nisan 1860 tarihli bir dilekçe bize başka bir ismin daha aynı sıralarda Hemşin müdürü olduğunu gösteriyor. Dilekçenin sahibi Kara Ali-zade Ali Ağa 5 Şevval 1265/24 Ağustos 1849 tarihinde Hemşin nahiye müdürlüğünden azledildiğini, kendisine bir maaş tahsis edilmediğini, zor durumda olduğunu bildirmekte ve bir maaş tahsisi için ricada bulunmaktadır[16]
5 Şevval 1265-11 Muharrem 1266/24 Ağustos 1849-27 Kasım 1849 tarihleri arasında da Maçka müdürlüğünden mazul Arif Ağa müdürlük görevinde bulunmuştur. Nereli olduğunu tesbit edemediğimiz Arif Ağa halefleri gibi Doğu Karadeniz bölgesinden olmalıdır. Vazifesine müdürlük mezkuru matlub vechile hüsnü idareye muvaffak olamadığı tahakkuk eylemiş olması sebebiyle yani başarılı bir idare gösterememesi sebebiyle son verilmiş yerine Trabzon hanedanından Mehmet Ağa vekaleten getirilmiştir[17]

4- Hasan Tahir Ağa

Kara Ali-zade Ali Ağa azl edilip yerine Arif Ağa getirildiğinde hademeden olan Hasan Tahir Ağa, Arif Ağa’ya kefil olmuştu[18]. Şu durumda Arif Ağa’nın halefi olması da tuhaf olmasa gerektir. Trabzon hanedanından olan Hasan Tahir Ağa 11 Muharrem 1266-21 Receb 1268 /8 Eylül 1850-11 Mayıs 1852 tarihleri arasında görev yapmıştır. Görev süresi karışıklıklar ile geçmiştir.
Öncelikle Çıldır bölgesi halkına, Hemşin ahalisinin bir takım taarruzları vuku bulmuş, bölgeye gidip gelen Çıldırlı tüccarlar Hemşinli eşkıyanın tasallutuna uğramış ve fakat Hasan Tahir Ağa bu vaziyet hakkında uyarıldığı halde gerekli tertibatı almamıştır[19]
Aslında Çıldır meselesi konumuzla alakalı olmamakla beraber kısaca değinilmesi gereken bir mesele olarak ele alınabilir. Birincisi Hemşin-Kehabir Kürtleri denilen bir grup haymenişin ekrad (çadırda yaşayan göçebe kürtler)  zaman zaman Çıldır sancağı dahilindeki mezra ve tarlalarda hayvanlarını otlatmakta ve bu durum hoşnutsuzluğa sebebiyet vermektedir[20]. Fakat bundan daha mühim bir problem vardır. Çıldır Sancağının Keskim[21] Kazasına bağlı Hodeçor nam mahal Katolik Ermeniler ile meskundur. Aynı bölgenin ehemmiyetli bir kısmı, başta Hemşin’in Çinçiva köyü[22] olmak üzere bazı Hemşin köylerinin yaylasıdır. Hemşinliler Hodeçor’a yaylamak maksadıyla çıkmakta dolayısıyla burada meskun olan Katolik Ermeniler ile aralarında sürtüşme yaşanmaktadır.



1.Cihan Harbi’ne kadar Hodeçor Ermenileri’nin Hemşinliler’e karşı pek çok şikayetname dilekçesi mevcuttur[23]. Bu yüzden Çıldır meselesinin aslında farklı bir ehemmiyeti vardır.
Mevzumuza dönecek olursak, Hasan Tahir Ağa devrindeki karışıklıklar bundan ibaret değildir. Her ne kadar kendisinden ahalinin hoşnutluğuna dair “Hemşin ahalileri” imzalı bir mektup Meclis-i Vâlâ’ya takdim edilmiş ise de[24] aslında memnun olanların Ağa’nın oluşturduğu nahiye meclisinde bulunan meclis azaları olduğu anlaşılmaktadır. Nahiye Meclisi azaları şu kişilerden mürekkebdir: Kumbasarzade Mehmet Memiş, Kobalzade Osman, Halit Ağazade Mehmet Reşit, Fare-zade[25] Süleyman, Melikzade Hüseyin. Bu zatlardan üçü Hemşin’in geleneksel ayan süalelerinden yani hanedandandır. Kobalzadeler ve Melikzadeler ise bu aileler ile kurdukları ilişkiler sebebiyle bir az da gözü karalıklarıyla söz sahibi olmuşlardır. Bu aileler Hasan Tahir Ağa ile beraber Hemşin’i yönetmektedirler ve pek de masum değillerdir.
Hasan Tahir Ağa, her ne kadar bazı eşkıya, hırsız ve katil taifesini derdest edip yakalamaya muvaffak olmuş ise de[26] nahiye hesaplarında uygunsuzluk olduğu, bazı şahıslara karşı kayırmacılık yaptığı gibi rivayetler de yoğun olarak etraftan duyulmakta ve şikayetler olmakta idi[27] 

Bunun yanında her halde en mühim mesele Hemşin naibi Mehmet Emin Efendi ile aralarında geçen dava idi. Eldeki belgelerden, naib ile müdürün düşmanlıklarının sebebleri anlaşılamamaktadır. Lakin aralarındaki husumet o dereceye varmıştır ki müdür, naib efendiyi gündüz vakti nahiye ortasında derdest edip tutuklatmış, zabtiye eşliğinde ve zincire vurulmuş halde Batum’a mahkemeye göndermişti. Dava orada görülmeyip bu sefer de biçare naib efendi Trabzon’a apar topar gönderilmiş, bir seneden fazla orada kalan naibin davası, Tahir Ağa Trabzon’a da gelmediği için yine görülememiş ve naib son derece zor durumda kalmıştı[28]. Naib Mehmet Emin Efendi’nin şikayetnamesinden bunu anlıyoruz.



Elbette Hasan Tahir Ağa’nın bir takım ithamları vardı. Bu enteresan ithamnameyi burada aynen vermek uygun düşebilir:
Hemşin kazasında naib bulunan Mehmet Emin Efendi’nin efal-i kabihalarını beyan eder
Birinci cünha

Kavak karyesinden esnân-ı askerîde bulunan Şamatacıoğlu Mehmet nam kimesne sene-i sâbıkda kur’a meclisine davet olundukda Mehmet Efendi “merkumun bedeli virilmiş deyü” miralay Reşit Bey’in meclisinde zor olarak şehadet idüp nefer-i merkumun kur’adan kurtulmasına bâdî olmağla pederinden üç bin beş yüz kuruşu rüşvet ahz eylediği Fare-zade Süleyman Ağa ve Halit Ağa-zade Reşit Ağa meclis-i acizanemizde şehadet eylediler.

İkinci cünha

Elli dokuz tarihinde (1843) Mollaveyis karyesinde Tumanoğlu Emin nam kimesne karye-i mezkurda Uzun Alioğlu Molla Ali nam kimesnenin kerimesini fuzuli olarak menkuhamdır deyü iddia idüp menkuhası olmadığı ammenin malumu iken efendi-i merkum, merkum Emin nam kimesneden bin kuruş rüşvet alup şâhid-i zor ile hükmeylediği ulemadan Hacı-zade Ali Efendi ve Kumbasarzade Memiş Ağa meclis-i acizanemizde şehadet eylediler.

Üçüncü cünha

Altmış beş tarihinde (1848-49) Pasazade Hüseyin Efendi’nin Hemşin kazasında müdürlüğü hengamında Mehmet Emin Efendi ahali-i kazadan haylice nefer cem idüp bir takım iğfal ve ihtilâtî kelamlar ile nassı başdan çıkarup tarik-i dalalete meyl itdirerek altı mah emvâl-i virgünin avdet-i taahhürüne bâdî olduğu Memiş Gavas ve Melik-zade Hüseyin meclis-i acizanemizde şehadet eylediler.

Dördüncü cünha

Altmış bir tarihinde (1845) Mollaveyis karyesinde Kukusoğlu Yusuf nam kimesnenin kerimesine Kale-i Bâlâ karyesinden Hıdıroğlu Beşir nam kimesne nikah iddia idüp Mehmet Emin Efendi huzurunda mürâkım olduklarında merkum Beşir’in davalısı beyhude ve fuzuli olduğu ol âvanda

voyvoda bulunan Eyüpzade Osman Ağa iki yüz kuruş harc-ı mahkeme aldukdan sonra rüşvet olarak üç yüz kuruş dahi ayrıca Mehmet Emin efendi ahz eylediği merkum Yusuf meclis-i acizanemizde ifade ve tazallum-i hal eylemiştir.

Beşinci cünha

Altmış üç tarihinde (1846-47) Amukta karyesinde Kürtoğlu Cevahir nam kimesneye hüsnü rızasıyla Polatoğlu Abdullah nam kimsenin kerimesini tezviclikle aldıkda mezburenin öke pederi fuzuli dava eyledikde şer’an bâliğa kız dilediğine varacağı hasebiyle şeran …i lazım gelmese de Mehmet Emin Efendi bir takım ehafeler ile üç yüz kuruş rüşvet ahz eylediği efendi merkuma akçeyi teslim etmekde beraber bulunan Kukusoğlu Yusuf meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

Altıncı cünha

Elli yedi tarihinde (1841-42) Vice karyesinde Avakoğlu Mehmet ve Selim nâmân kimesneler Kavran yaylağında hayvanlarını rai itdürmek murad eyledikde yaylak mezkure ahalileri rıza değil iken merkumlardan üç yüz kuruş Mehmet Emin Efendi rüşvet alup yaylak-ı mezkura yaylacıları hayvanlarını rai itdirmek üzere göndermiş olduğu Fare-zade Süleyman Ağa  meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

Yedinci cünha

Tarih-i mezkurda (1257/1841-42) yine yaylak-ı mezburda hayvanlarını rai etdirmek içün karye-i mezkurdan Avakoğlu Osman ve Eyüp naman kimesnelerden bila muceb üçyüz kuruş rüşvet aldığı Melik-zade Hüseyin meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

Sekizinci cünha

Tarih-i mezkurda (1257/1841-42) Ortan karyesinde Gülapoğlu Ahmed nam kimesne karye-i mazkurda Alemdaroğlu Yusuf nam kimesneye arazi maddesinden dava idüp Mehmet Emin Efendi tarafdarlık iderüm deyü bin kuruş merkum Kürt Ahmet nam kimesneden ahz idüp … davayı mezkurenin …i ulema meclisi olarak icra oldukda arazi-i mezkure yine Alemdar’a hükm olmuş efendi-i merkum merkum Kürt Ahmed’den ahz eylediği bin kuruş rüşveti yekün yarın virirüm diyerek …etmekde olduğu Memiş Gavas meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

Dokuzuncu cünha

Kavak karyesinde salat-ı cumanın edasına azîm iken esna-yı rahda teşâşur edip bilâ vuzu salât-ı cumayı eda etmeğe imamet eylediği karye-i mezkur ahalilerinden rivayet Kukusoğlu Yusuf meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

Onuncu cünha

Hacı Kamiloğlu Alemdar’ın hanesinde Mehmet Emin Efendi niyabet etmek üzere … etmekde iken bitü…z eylediği odada bir kenarda teşâşur idüp derûn-i odada su olmadığı ve kendüsi odadan taşraya çıkmayup namaz kıldığı ol hengamda merir (müdür?) bulunan Şakir Ağa’nın zabtiyelerinden Arap Hacı Ali nam kimesneden mervi hane-i mezkurenin sahibi Hacı Kamil-zade Alemdar meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

On birinci cünha

Altmış üç tarihinde (1846-47) Cimil karyesinde cami-i şerifin civarında Mehmet Emin teşâşur idüp bilâ vuzu der akiyr cami-i şerife girüp salât-ı zuhrun edasına … eylediği Hordoluşoğlu Memiş ve Nurhadoğlu Halil meclis-i acizanemizde şehadet eylemişlerdir.

On ikinci cünha

Altmış beş tarihinde (1848-49) Hala deresinde Pusikoğlu Alemdarın odasında ik’ad ederken Mehmet Emin Efendi üç defa yellenüp der ikab bilâ vudu namaz kıldığı Abdullah Ağa ve Fare-zade Memiş Ağa’nın oğlu Abdülaziz Ağa meclis-i acizanemizde şehadet eylemişlerdir.

On üçüncü cünha

Altmış altı tarihinde (1849-50) Kobalzade Osman Ağa’nın konağında iki saat mikdarı Mehmet Emin Efendi nevm edip iki defa nemaz bilâ vuzu kıldığı ulemadan Musa Efendi meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

On dördüncü cünha

Altmış altı tarihinde (1849-50) küçük parmağında çıbanı alup cerahati cereyan iderken salât-ı asr ve salât-ı mağribe imamet idüp kılıverdirdiği yine ulemadan Musa efendi meclis-i acizanemizde şehadet eylemiştir.

On beşinci cünha

Bir müddetden berü Hemşin kazasında vaki olan katil ve sarik edebsiz kimesnelerin li eclit tedib üzerlerine varılmasına meclisce bittensib kaza-yı mezkurdan bir mikdar nefer ile hıyn-i azimetde Mehmet Emin Efendinin edebsizlere …yeti cihetiyle vasi mikdarı gayret idüp kablel bürud esnâ-yı rahda gerüye iade olunmasına cehd eylediği meclisce malum ve manzurumuz idügi

On altıncı cünha

Mehmet Emin Efendi niyabetde bulundukça li ecliddava iken hassı huzurunu müdafaa olurlar iken elfaz-ı galizeler ile şetm dilediğini zabıt iderek ibtali hakkında mücânebet iderek eylediği meclisce malumatımız olduğu
Hemşin kazasında naib bulunan Mehmet Emin Efendi’nin uygunsuz harekata mütecasir olup cünha-i vakıalarından çend kalem bahs olarak ahali-i kazanın dahi menfuru olup umumen meclis-i acizanemize cem olarak efendi merkumun cünhalarını beyan idüp kazadan defiyle mesafe-i baide nefyi olunmasını kaffe-i ahalilerinin niyaz ve iltimasları vech üzere meclis-i acizanemizden bir kıta mazbata tanzimiyle tahtel hıfza efendi merkum hâkpâ-yı aliyelerine gönderilmiş ise de mahkemede tevkif olunarak … edillesiyle cünha-i vakıalarını mübeyyin bir kıta mazbatanın dahi takdim-i hakpay kılınmış bu defa şerefvürud eden emir ve irade-i seniyeleri meal-i âlisinden müstebân-ı çâkerleri olunmuş tabk emr ü işarları muceb efendi merkumun bol cünhalarından on altı bend kadar mukaddem ve …beyan ve şehadet eylemiş olduklarından bir defa iltimas-ı ahali muaddem takdim-i hâkpây kılınan mazbatanın icab-ı icrasına müsaade-i seniyeleri dergarı destaye buyurulmak marazında mazbatayı çâkeranemiz tahrir ve takdim-i hâkpâ-yı ubudiyet ârâ-yı dâverileri kılınmış idügin inşaallahu teala mahtaalemu âlem ârâ âliyeleri buyuruldukta ol babda ve her halde emr ü irade veliyyülemrindir. Fi 23 Muharrem 1267 (28 Kasım 1850)

Müdür-i kaza Hasan Tahir
Naib Ali Vefik
Katib Mustafa Muhlis
Aza Mehmet Memiş (Kumbasarzade)
Aza Dursun
Aza Osman (Kobalzade)
Aza Mehmet Reşit (Halit Ağazade)
Aza Süleyman (Farezade)
Aza Hüseyin (Melikzade)[29]

Görüldüğü gibi bir ikisi hariç geri kalan iddiaların hepsi şahsi çekemezliği açığa çıkaran dedikodulardan ibarettir. Hele naibin ormanlık alanda küçük abdest bozduktan sonra ya da nahiyeye bir günlük uzaklıktaki Hala köyünde misafir olduğu evde havadan abdest bozduktan sonra namaz kıldığının ve kıldırdığının bildirilmesi ayrıca bir garabet olup, şikayette bulunan meclis üyeleri ile şahidlerin aynı kişiler olması da başlı başına traji-komik bir vakıadır.
Anlaşılan o ki naib efendi bir iki kabahat etmişti lakin şikayetnameleri karşılaştıran Devlet-i Ali ekabiri, işin içyüzünü anlamaktan elbette ki aciz değillerdi. Neticede hem Tahir Ağa’yı hem de naibi işten el çektirme kararı aldılar. Bu arada Tahir Ağa da uzun bir tahkikat ve tedkikata tabi tutuldu[30]

5- Hüseyin Ağa ve Cimil’in Hemşin’den ayrılması

Hasan Tahir Ağa’nın iki yıllık olaylı müdürlüğünün ardından sabık Razlık müdürü Hüseyin Ağa nahiye müdürlüğüne atandı[31]. Müdürlüğü 11 Mayıs 1852-20 Aralık 1853 tarihleri arasında sürmüştür. Devrindeki en mühim olay tarihi Hemşin kazasının bir parçası olan Cimil’in Hemşin’den ayrılması olmuştur. Rize kazasında bir türlü dindirilemeyen eşkıyalık vs. olaylar sebebiyle İspir’e bağlı Kura-i Seba, Rize’nin Kafkame deresi (İkizdere Çağrankaya vadisi) denilen mahal ve Of’un bir kısmı Cimil ile birleştirilerek başına da yeni bir kaza tahsis edilmesi kararlaştırılmıştı[32]. Cimil bugün İkizdere’ye bağlıdır.

6- Hemşinli Nahiye Müdürü

Ayanlık müessesesi her ne kadar ortadan kaldırılsa da bulundukları bölgeyi yönetmeye alışmış kimseleri idareye müdahaleden vaz geçirmek kolay değildi. Gerçi dışarıdan gelen müdürler de bölgeyi iyi tanımıyor ve gerekli tavrı gösteremiyorlardı. Lakin yine de yerli eşrafın dışarıdan müdahaleyi içine sindiremediği yukarıda serdedilen olaylarda zahiren görülmektedir.
Hüseyin Ağa’nın müdürlüğünün son demlerinde Hemşin eşrafı, ağaları, ileri gelenleri, köy muhtarları ve imamları bir araya gelerek bir dilekçe yazdılar. Dilekçede, dışarıdan gelen müdürlerin bölgeyi yeterince tanımadıklarını, zaten bir kısmının sadece maaş almaya geldiğini, maaş aldıktan sonra geri döndüğünü, nahiyenin sorunları ile hiç ilgilenmediklerini, yöre halkının mizacını bilmedikleri için de yanlış harekette bulunduklarını bildirmekte idiler. Bu dilekçenin haklı tarafları yok değildi. Lakin özellikle eşrafın kendi işlerini bilmeyen ve işlerine karışan birisini istemedikleri de aşikardır. Hemşin ahalisi, dışarıdan müdür atanması yerine kendi içlerinden birisinin müdür tayin edilmesini istiyorlardı. Önerdikleri kişi de Kara Ali-zade Mehmet Ağa idi[33]
Bu istek meclis-i vâlâda mülahaza edilerek münasib görüldü. Kara Ali-zade Mehmet Ağa 11 Cemaziyelevvel 1269-Rebiülahir 1271/20 Aralık 1853-Aralık 1854 tarihleri arasında Hemşin nahiye müdürlüğünde bulunmuştur. Müdürlükten ayrılma sebebi eceliyle ölümdür[34].
Mehmet Ağa’nın ardından bir müddet İbrahim Salim Efendi müdürlük yapmıştır. 1854 senesi dahilinde çok kısa bir süre görev yaptığı anlaşılan bu zat daha sonra başka bir bölgeye tayin edilmiş[35], yerine eski ayanlardan Halit Ağa’nın oğlu Reşit Ağa nahiye müdürlüğüne getirilmiştir (Ramazan 1270/Haziran 1854)[36]. Reşit Ağa, babasının ölümünden (1832) sonra iki sene müddetle ayanlıkta da bulunmuştu. Şu halde oldukça yaşlı olmalıdır. Görevinin tam süresi net bir biçimde tesbit edilememekle beraber 1272/1856 tarihinde artık görevde değildi. Bu tarihte Kara Ali-zade Süleyman Ağa’yı müdür olarak görmekteyiz. Süleyman Ağa kısa süren vazifesi esnasında pek çok irtikaplarda bulunmuş, rüşvet almış, askerlik yaşı gelmiş kişileri küçük ya da büyük göstermiş, kura kayıtlarında sahtecilik yapmış hasılı epey bir şikayete sebep olup nihayetinde 1275/1858 senesinde görevden el çektirilmişti[37]
Süleyman Ağa’nın ardından Ahmet İzzet Ağa 1275 senesi cemaziyelahirinde (Ocak 1859) müdür tayin edildi. Görev süresi boyunca ahali ile iyi geçinmiş, eşkıya takibinde başarılı olmuştu. Bir müddet sonra o da görevden alındı. Sebep kötü idare yahut şikayet değil Hemşin nahiye müdürlüğünün ilga edilip Atina merkez müdürlüğüne bağlanmasıydı. Durum, bütün Hemşin ahalisini bizar etti[38] 

7- Hemşin Müdiriyetinin Atina’ya ilhakı ve yeniden tefriki

Hemşin’in Ahmet İzzet Ağa’dan sonraki resmi müdürleri olan Arif Ağa (1276-21 Şevval 1277/1860-2 Mayıs 1861), Kömürcüzade Hasan Ağa (21 Şevval 1277-1279/2 Mayıs 1861-1862) ve Mehmet Haki Efendi (1279-1281/1862-1864) Hemşin müdürü sıfatıyla Hemşin’e gelmeden nahiyeyi Atina’dan idare ettiler. Bu devirde Hemşin’de iki vekil müdür vazife yaptı. Birincisi Lazistan mutasarrıfı Osman Şevki’nin kardeşi Recep Ağa (Rumi 1279-h.1280/1863 [11 ay])[39] diğer ise İsmail Efendidir (Rumi 1279/1863-64)[40]. Receb Ağa, bu 11 aylık hizmeti boyunca maaş almamış ve masraflarını kendisi karşılamıştı[41] İsmail Efend’nin de bir irtikabı görülmemiştir[42]

Fakat burada asıl ehemmiyetli olan Hemşin müdiriyetinin ilga edilip merkezin Atina’ya kaydırılmasıydı. Hemşin’e bağlı 32 köy ahalisi birleşerek bu durumun değiştirilmesi için bir arzuhal yazdılar. 21 Şevval 1276/14 Nisan 1860 tarihinde verilen bu arzuhalin metni şöyledir:

Kazamız bulunan Hemşin Kazasını Atina kazasına bililhak kazaeteyn-i mezkureteyn birleşdirilerek bir müdir tayin kılınmış ise de mezkur Atina ve Hemşin kazaları birbirine yirmi saat mesafede olup Hemşin kazasının dahi karyeleri dağlık olduğundan üç dört nahiyeden ibaret olup ve bir ucundan bir ucuna yirmi sat mesafe bulunduğundan şimdiye kadar eşkıya hayadid makulesinin gaileleri sürünmekte bulunduğundan ekseri deavisi öyle yüzü üstü kalmış ve kazaeteyn-i mezkureteyn müdiri bir olup Atina’da olduğu halde mevsim-i şitada şert-i dağ ve evvel baharda nehr-i azimin ve hamanın şiddetinden erbab-ı deavi hususiyle taife-i nisvan ve meşayih-i bi kudret iki-üç günlük mesafeden bu makule zahmet keşide olmasından ve şu kadar mesarife dahi duçar olunacağımız cihetle ibtal olunmakda olunacağı ve şimdiye kadar Hemşin kazasının eşkıyaları mazarratından bir müdir henüz idare edemeyüp beher nahiyede birer kır serdarı mesellü herkes nahiyelerini beklemekde iken kazaeteyn-i mezkureteyn birleşdirildiği halde kaza-yı mezburda bir hayadid mekulesi zuhurunda Hemşin kazasından hükümet tarafına haber verilip takip ettirilinceye kadar eşkıya makulesi mahall-i ihnifaya çekilip tahlis-i kerban edeceği bulunduğundan bütün bütün tahrib-i memleket olunacağı mucib ve bu yüzden artık bilcümle nakl-i hane edeceğimiz dergar olmağla fukara-yı naçizanemizin rahatı münselib olup gadr-i dide olunacağımız madelet seniye-i hazret-i şahane dahi razı olmadığı memul aczen olmağla nezd-i meclis-i vala-yı sadaretpenahiye arz ve beyan olunduğu muhat-i ilm ali-i mersamedin enamları buyuruldukda kazamız ifade olunduğu vech üzere hali kaldığı cihetle sabık mesellü bir müdir-i müstakil tayin buyurulması hususunda müsaade-i seniyeleri irzan buyurulmak ve bilcümle fukara-yı acizanemizin ed’iye-i hayriyemiz tekrarına mazhar buyurulmak mümarrızında işbu mahzar-ı umum terkim ve temehhürüyle nezd-i meclis-i vala-yı sadaret-i uzmaya takdimine ictisar kılınup ol babda ve kaffe-i halde emr ü ferman ve ihsan hazret-i men lehü’l-emrindir.

21 Şevval 1276

Naib-i kaza Musa Zühdü, Mukayyid-i kaza İsmail, Müfti-i kaza Ömer Fehmi, Aza İsmail,

Hanedandan Halit Ağa-zade Seyit Ahmet, Hanedandan Fare-zade Mehmet, Hanedandan Hacı Kamil-zade Mustafa, Hanedandan Kara-zade Ali, Hanedandan Ali-zade Aziz, Hanedandan Ali-zade Mustafa, Hacı Reşit Ağa-zade Mustafa, Cansuz-zade Mustafa, Hanedandan Fare-zade Mehmet, Hanedandan Kara-zade Abdülaziz,

aza Hüseyin, aza Ömer,

ed-dai ulemadan Mato-zade Mustafa, ed-dai ulemadan Hacı Ahmet-zade Kasım, ed-dai ulemadan Alemdar-zade Hacı Numan, ed-dai ulemadan Hacı Ahmet-zade Yusuf, ed-dai ulemadan Muslu-zade Mahmut, ed-dai ulemadan Gülap-zade Ali Galip, ed-dai ulemadan Abdi-zade Ali Hulki, ed-dai ulemadan Hacı Ahmet-zade Mustafa, ed-dai ulemadan Hacı Mustafa Efendi-zade İbrahim, ed-dai ulemadan Köse-zade Ahmet, ed-dai ulemadan Burum-zade Osman, ed-dai ulemadan Gürcü-zade Ahmet, ed-dai ulemadan Hacı Halil-zade Basnak Yunus,

Bende: Alican b. Hüseyin, Adil, Abdülaziz, Mustafa, Abdullah, Mahmud, Hüseyin, Halit, Osman, İsmail, Hurşit, İsmail, Ömer, Yusuf,
İmam-ı der karye Koluna: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: Mustafa
İmam-ı der karye Mollaveyis: Mahmut b. Mesut, muhtar-ı der karye-i mezbur: Musa
İmam-ı der karye Küşüve: İsmail, muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Makrevis: Süleyman, muhtar-ı der karye-i mezbur: Abdülaziz
İmam-ı der karye Çanuttobira: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: Yusuf
İmam-ı der karye Holco: Yusuf, muhtar-ı der karye-i mezbur: Osman b. Abdi
İmam-ı der karye Kısmanmolver: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Livik: Aziz, muhtar-ı der karye-i mezbur: İsmail
İmam-ı der karye Mikron: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: Rıfat
İmam-ı der karye Sırt: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: Hüseyin
İmam-ı der karye Vice Ulya: Mehmet Emin, muhtar-ı der karye-i mezbur: Halil
İmam-ı der karye Vice Sufla: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Melmenat: (mühür),
İmam-ı der karye Çingit-Meleskur: (mühür)
İmam-ı der karye Bodollu: Şerif b. Mehmet, muhtar-ı der karye-i mezbur: Alemdar Osman
İmam-ı der karye Gomno: Yunus Vehbi
İmam-ı der karye Ortaköy: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Sanova: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Tepan: (mühür), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Badara: (boş), muhtar-ı der karye-i mezbur: Hüseyin
İmam-ı der karye Zuğa: (boş), muhtar-ı der karye-i mezbur: Hüseyin b. Hacı Mustafa
İmam-ı der karye Meydan: Ömer, muhtar-ı der karye-i mezbur: Seyit Osman
İmam-ı der karye Tolones: Mehmet b. İsmail, muhtar-ı der karye-i mezbur: Cevat
İmam-ı der karye Balahor: (boş), muhtar-ı der karye-i mezbur: (mühür)
İmam-ı der karye Pereston: Mahmut
Bende: Musa, Süleyman, Selim, Süleyman, Ali, Emin, Mustafa b. Mikdad, Mustafa[43]

Hemşinliler isteklerinde haklıydılar. Her ne kadar ahalinin köylerde yaşayan ekseriyeti, davasını görmeye nahiye merkezine kadar gitmeyip davasını köyünde halletmeyi tercih etse de nihayetinde nahiye merkezi, Atina’dan çok daha yakındı. Aynı zamanda merkezin Atina’ya kaydırılması pek geçinemeyen iki kaza ahalisinden birinin diğeri aleyhine üstünlük sağlaması anlamına da gelmiyor değildi. Bu durumda Atina eşrafı Hemşin eşrafının üstünde bir konuma sahip olacak, davalarını görmek için Atina’ya gidenler oranın eşrafına yanaşacak belki Hemşin eşrafı da buna mecbur kalacaktı.
Merkezi hükümet bu dilekçeye kısa zamanda olumlu yanıt verdi ya da vermek zorunda kaldı. 8 Muharrem 1279/6 Temmuz 1862 tarihli Meclis-i Vala kararı ile Hemşin müdiriyeti Atina’dan eskisi gibi ayrılıp nahiye merkezinde bir müdiriyet kurulmasına karar verildi ve Kara Ali-zade Süleyman Ağa yeniden nahiye müdürü tayin edildi[44].

Merkezi hükümetin ya da Lazistan mutasarrıflığının Kara Ali-zade Süleyman Ağa üzerinde bu kadar ısrar etmesinin sebebi öyle anlaşılıyor ki yukarıda bahsedildiği gibi damad-ı şehriyari sadrazam Hemşinli Mehmet Ali Paşa ile olan akrabalık bağlarıdır. Lakin iktdarı esnasında pek çok yolsuzluk yapan Süleyman Ağa’nın bu müdürlük süresi aynı zamanda onun son vazifesi olacaktır. 1864’te müdürlükten azledilecek ve yerine geçen İsmail Efendi’nin (1864-1865) katli dolayısıyla da mahkemeye alınacaktır[45].

8- Diğer müdürler 

Bu katl olayından sonra nahiye müdürlüğüne Trabzon’un meşhur sülalelerinden Şatıroğlu Süleyman Bey Hemşin nahiyesi müdür tayin edilse de 5 Zilhicce 1281/1 Mayıs 1865 tarihinde ab u hevasına imtizac eyleyemediği bu nahiyedeki görevinden istifa edecek ve Atina müdiriyetine naklolunacaktır. Ab u hevaya imtizac eyleyememek yani havasına suyuna alışamamak aslında nahiye eşrafı ile anlaşamamak anlamına gelmektedir. Bir sonraki müdürün tayin belgesinde bu açıkça izah edilmektedir.[46]
Şatırzade’nin ardından Hemşin müdiriyetine sırasıyla şu isimler tayin edilmiştir: Arhavili Hayreddin Efendi 5 Zilhicce 1281-1283/1 Mayıs 1865-1867, Memiş Rüştü 1867-1869[47], Mustafa Efendi 1286-1287/1869-1870 Halil Ağa 1289-1890/1872-1873, Salih Ağa 1291/1874, Mecit Efendi 1292/1875. Bu efendiler zamanında belgelere geçen kayda değer bir olay vuku bulmamıştır. Bu yüzden bu efendilerin isimleri Trabzon Salnameleri’nden dercedilmiştir[48].

9- Sıçanoğlu Hüseyin Hüsnü Efendi 

Hemşin nahiye müdürlerine bir misal Sıçanoğlu Hüseyin Hüsnü Efendi’dir. Sülale adından anlaşılacağı üzere ayan sülalesindendir. Melmenat köyü muhtarı Reşit Ağa’nın oğlu ve son Hemşin ayanı Memiş Ağa’nın yeğenidir. Hüsnü Efendi’nin sicil kaydından aldığımız bilgiye göre kendisi 1843 senesinde Hemşin’de doğmuş, mahalle mektebinde Arapça sarf nahiv öğrenmişti ve Türkçe okur yazardı. 13 Ramazan 1293-17 Şaban 1294/30 Haziran 1876-27 Ağustos 1877 tarihleri arasında 600 kuruş maaşla Hemşin nahiyesi müdürlüğünde bulundu. 19 Aralık 1879’da 140 kuruş maaşla Hemşin mal kitabetinde memurluğa başladı. 20 Mart 1880’de bu görevden istifa etti. Harput ve Karadere müdürlüklerinde bulunduktan sonra becayişle 13 Nisan 1894 tarihinde yeniden Hemşin müdürlüğüne getirildi. 6 Ocak 1897’de tekrar becayişle Karadere’ye oradan Tavas’a ardından Datça’ya tayin edildi. 1906’da Bozüyük’e tayinini istediyse de hava değişimi için gittiği memleketinde kaldı.[49] Torunundan elde ettiğimiz bilgiye göre 1916 senesinde vefat etmiştir.
Hüsnü Efendi’nin muhakkak ki ağa torunu, muhtar oğlu ve ayan yeğeni olarak idari tecrübesi vardı. Belirli bir zeka ve kabiliyet derecesine sahipti. Sicil kaydından kanuna ve ahlaka mugayir her hangi bir vaziyetinin olmadığı ve bulunduğu yerlerde hüsn-i idare gösterdiği anlaşılıyor. Yine torunundan alınan diploma suretlerine nazaran kendisi oğullarını okutmuş, bir oğlu Mekteb-i Hukuk’tan diğer oğlu Mekteb-i Mülkiye’den mezun olmuştur. Sorun burada Hüsnü Efendi’nin kötü bir adam olması değildir. Öyle olmadığı aşikardır. Devrinin şartlarına göre elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış vakur ve gayretli birisidir. Hatta ikinci Hemşin müdiriyetinden ayrılma sebebi Hemşin’de çeşitli köylere dağılmış elli haneden fazla akrabasının idareye müdahale etmeye kalkışmasıdır. O, bu durumdan rahatsız olup becayişini istemiştir[50].

10- Mehmet Dursun Bey

Hüseyin Hüsnü Efendi’nin Hemşin’deki ilk müdürlüğünden sonra yerine Mehmet Ziya Bey tayin edildi (1296/1879-1880). Kısa sürdüğü anlaşılan bu görevi esnasında Viçe’nin (Fındıklı) Hemşin’e bağlanarak Hemşin’in bir kaymakamlık haline getirilmesine dair 7 Receb 1296/27 Haziran 1879 tarihli bir teklif kayda geçmiştir[51]. Bu niyetin gerçekleşmediği anlaşılıyor. Ziya Bey ise büyük ihtimal bir müddet görev yerinde bulunmamıştır çünkü 1880 senesinde Hamit Ağa adlı birisi vekaleten müdiriyeti yürütmekteydi.
15 Mart 1880 tarihinde Mehmet Dursun Bey Hemşin’e müdür tayin edildi. 1275/1859 Kars doğumlu, Yüzbaşızade Hafız Hüseyin Efendi'nin oğlu olan[52] Dursun Bey’e 1294/1877 senesinde ıstabl-ı amire binbaşılığı rütbesi verilmişti. İyi bir jandarma subayı olduğu anlaşılan Dursun Bey, Hemşin’in gördüğü en düzgün, en disiplinli ve en temiz müdür oldu. Görev yaptığı dört sene içerisinde tüm kayıtlarını titizlikle tutturduğu gibi[53], Hemşin dağlarında mekan tutmuş ve ahaliyi rahatsız eden kırk elli kadar da eşkıyayı yakalayıp kaza merkezinde hakim önüne çıkardı. Bu üstün hizmetlerinden dolayı dikkat çeken Dursun Bey Lazistan tabur ağalığına tayin edildi. Bu yüzden 12 Ekim 1884 tarihinde Hemşin müdiriyetinden istifa etti[54].

11- Senoz köylerinin Mapavri’ye ilhakı 

Dursun Bey’in istifasından sonra bir müddet Mehmet Şerif Efendi vekaleten müdürlük vazifesini yürüttü. Bir müddet sonra asaleten tayin edilen üçüncü sınıftan müntehab Murad Bey[55] 1885 ortalarında kadar vazifede kaldı. Aynı yıl içerisinde Ahmed Efendi[56] bir müddet vazife yaptıktan sonra yerine 1885’te Emin Ağa asaleten tayin edildi. 1886’da bir müddet Hamid Tevfik adlı birinin müdürlük yaptığı tapu kayıtlarından anlaşılmaktadır[57]. 1886-1894 arasında yeniden Emin Ağa nahiye müdürlüğü vazifesini yerine getirdi.
Emin Ağa’nın vazifesi esnasında vuku bulan en mühim olay her halde Senoz vadisi köylerinin Hemşin nahiyesinden ayrılıp Mapavri’ye (bugünkü Çayeli) bağlanmasıdır. Nahiye merkezine (bugünkü Hemşin ilçe merkezi) hayli uzak olan bu köylerin idaresi oldukça zordu. Ulaşım o zamanlar çoğunlukla yayan sağlandığı için köylülerin dağları aşıp nahiye merkezine inmesi oldukça zaman alıyordu. Bu yüzden 3 Muharrem 1304/2 Ekim 1886 tarihinde alınan bir karar ile Senoz vadisindeki Kamboz, Vanoz, Tolones, Masahor, Babik, Balahor, Çötenes, Pereston köyleri Mapavri’ye ilhak edildi[58] 

12- Vice Dibini Nahiye merkezi yapma çabaları

Emin Ağa’nın uzun görev müddeti süresinde meydana gelen ikinci olay Vice Dibi’nin nahiye merkezi yapılması girişimidir. Bunun için Hemşin nahiye merkezinin ve Vice Dibi’nin aslında neresi olduklarını ve ne olduklarını incelemek gerekiyor:
Hemşin, tarihî olarak beş vadiye yayılmıştır Hemşin vadisi olarak da bilinen Zuğa vadisi, Fırtına vadisi, Hala vadisi, Senoz-Eksanoz vadileri ve Cimil. Bir de bu vadiler dışında Atina’ya yakın olan dört köy: Melmenat-Çingit-Meleskur ve Açaba. İlk Hemşin ayanı Sıçan Hüseyin’in köyü olan Çingit, Hemşin vadisinden sayılır ve aynı zamanda bir yandan Hala diğer yandan Fırtına vadilerine de sınırdır.
Yine ayanlardan Halit Ağa Badara köyündendir. Badara köyü bugünkü Hemşin ilçesinin Bahar mahallesidir ve aynı zamanda ilçenin diğer mahallesi olan Ortaköy (tam ismi: Zuğa-Ortaköy) ile sınırdır. İşin önemli kısmı şudur ki bugün Hemşin ilçesinin kurulu olduğu arazinin adı Salvizan’dır ve aslında Badara’nın bir uzantısı olan Salvizan, Hemşin ayanlarından Halid Ağa’nın tapulu arazisidir.
Vice Dibi’ne gelince: Vice Dibi denilen mahal, bugünkü Çamlıhemşin ilçe merkezinin kurulu olduğu mevkie verilen isimdir. Bölgenin büyük köylerinden Aşağı Vice’nin (Vice Sufla) hakim olduğu yamaçların sonlandığı noktadadır. Aşağı Vice’nin üstünde Yukarı Vice (Vice Ulya) onun üstünde de karşılıklı Makrevis ve Çinçiva köyleri Fırtına vadisinin ehemmiyetli bir kısmını teşkil ederler. Hemşin vadisi (Zuğa vadisi) sakinleri Çamlıhemşin’e yani Furtuna ve Hala vadisine eskiden beri “Arka Dere” sakinlerine de “Arka Dereli” derler. Arka dereliler de Hemşin deresi halkına “Tuzsuz Dereli” ismini verirler.
Hemşin’in idareci sülaleleri hep Hemşin vadisinden çıkmıştır. Sıçanoğulları Çingit-Melmenat ve Çaneva köylerinde sakindir. Halit Ağa ailesi ve Kobaloğulları Badara’da oturmakla beraber komşuları olan Bodullu, Gomno gibi köylere de hakimdirler. Halit Ağa’nın nine tarafından dedeleri olan ve Hemşin’de ilk büyük camiyi inşa ettiren Yazıcıoğulları Zuğa-Ortaköy’den, yine yörenin din adamları çıkarmış sülalesi Musluoğulları ise Tezina’dandır. Aynı zamanda bu kesim daha önce müslüman olmuş ve ya belki de halkının ekser kısmı bölgeye müslüman olarak gelip yerleşmiştir. Dolayısıyla “Arka Dereli”lere bir üstünlükleri oluşmuştur.
Arka dereliler de boş durmamış, idari sahada öne geçemeyince ticarete atılmış, çocuklarını büyük şehirlerde okutmuş ve farklı bir üstünlük elde etmişlerdir. İşte şimdi bu üstünlüğü kullanarak Hemşin’de öne geçme yarışının ilk adımını atmak ve kendi köylerine yakın olan Vice Dibi’ni nahiye merkezi yapmak istemektedirler.Bu yüzden hükümet nezdinde bir takım girişimlerde bulunurlar.
Bu durum elbette ki Hemşin vadisi sakinlerini rahatsız eder ve karşı atağa geçerler. Bir takım yazışmalardan sonra hükümet, nahiye merkezinin eskiden olduğu gibi Badara’da yani aslında Salvizan’da kalmasına karar verir[59].

Bu mühim vukuatın ardından Emin Ağa 1894’te yerini becayişle yukarıda bahsi geçen Sıçanoğlu Hüseyin Hüsnü Efendi’ye bıraktı. Fakat kendisine başarılı hizmetlerinden dolayı beşinci rütbeden bir kıta mecidiye nişanı verildi[60]
Hüseyin Hüsnü Efendi’nin bu ikinci Hemşin müdiriyeti 1895’e kadar sürmüştür. 1895-1898 seneleri arasında becayişle gelen Atinalı İshak Tevfik Efendi[61], 1898-1908 seneleri arasında da Mehmet Asım[62] Efendi müdürlük yaptılar. 1908 senesinde becayişle Görele müdürü Aslan Bey tayin edildiyse de resmen atandığı göreve gelmemiştir[63]. Onun yerine aynı sene içerisinde Bahri adlı birisi müdür yapıldı fakat bu şahıs ahlaka mugayir davranışlarıyla meşhur olduğu için yapılan genel şikayet üzerine müdürlüğü uygun görülmeyip azledildi[64]. Bahri’nin ardından tayin edilen Hasan Efendi 1909’a dek vazifede kaldı[65].

13- Çinçiva’yı Nahiye Merkezi Yapma Çabaları

1909-1914 seneleri arasında Mehmet Şevket Efendi nahiye müdürlüğü yaptı. Bu devrin en mühim idari olayı Vice Dibi’nden sonra yukarıda bahsi geçen köylerden Çinçiva köyünü nahiye merkezi yapmak isteyen Çinçivalı ve Makrevisliler’e karşı bütün Hemşin ahalisinin bunu engelleme çabalarıdır. Öncelikle Hemşin ahalisinin buna engel olmak için İstanbul’a yirmi üç imza ile gönderdikleri üç telgraf suretinin bir örneğini kısaca inceleyip izahata geçelim.

1)Trabzon vilayetine telgraf

11 Kanun-i sani 1327/24 Ocak 1912

İbrahim ve rüfekası imzalarıyla Atina’dan çekilen 1306 numaralı telgrafname kopyasının mütalaasıyla icra-yı icabı

2)Telgraf sureti

16 Kanun-i sani

Dahiliye Nezaretine-Sadaret-i Uzmaya - Şura-yı Devlet Riyasetine

Ötedenberi ahaliyi yekdiğerine takıştırmak gibi fiil-i melûnâneden menâfi-i şahsiyelerini te’min eden nüvvabdan Deli Necip ve damadı Necati Efendiler kendi tertib-i mazarratları olan mazarraya istinaden bu kere de aynı maksada husul içün nahiye merkezini bâdiye tarzında olup eyyâm-ı şitâda murûr u ubûr kâbil olmayan ve kendi karyeleri bulunan Çinçiva karyesine naklettirmek üzere Dersaadet’te teşebbüsât-ı cedîdede bulundukları müşerridir. Nahiyenin bulunduğu Salvizan mevkii yirmi kadar karyenin vasatında ve Erzurum ve mülhak kaza ve nevahiye muttasıl olan tarik güzeranında bulunmak itibarıyla asâyiş ve umûr-i mühimme ve müsta’cile mesâlih-i ib’âdın selâmet-i cereyânı noktasından ehemmiyeti dergardır. Necib ve Necati efendiler gibi bed tıynetin mahsus tertibi olan ve şimdiden nahiye sekenesi arasında dedikodular vücuda getiren bu teşebbüse muvaffak olunduğu surette müstakillen nifak ve arbede-i azim zuhuru şüphesizdir. Geçen sene bin iki yüz lira sarfıyla şan mestun ve meşruta layık bir hükümet konağıyla bir de mekteb-i rüşdiye inşa ve hazine namına terk eden ve kira-yı hidemât müftiyâne ibrâzına âzâde bulunan biz sâdık kulları bu nakil meselesi hayat ve memat meselesinden daha mühim görmekde bulunduğumuzdan otuz karye ahalisi namına telgrafhaneden bilictima nahiye merkezinin bulunduğu mevki-i mezkurda ibka edildiği emir telgrafına kemal-i heyecan rağbet mesellü inzâr eder emr ü ferman…

Hemşin nahiyesinin Zuğa karyesinden İbrahim
Badara’dan Recep
Tepan’dan Habib
Tezina’dan Şuayb
Gomno’dan Kavasszade Hamza
Sağırlı’dan Ali
Çingit’ten Hüseyin
Hacı Feyzullahoğlu Abdurrahman
Sanova’dan Ferahzade Ali Ağa
Bodollu’dan Mesud
Ortaköy’den Ali
Halid Ağazade Rıfat
Meleskur’dan Mehmet
Melmenat’tan Molla Halim
Çat’tan Ali
Kale’den Süleyman
Melmenat’tan Mehmet
Başköy’den Mahmut
Mollaveyis’ten Boz Haliloğlu İslam
Aşağı Hemşin’den Bilaloğlu Ahmet
Vezirzade Mehmet
Meydan’dan Sabit
Gomno’dan Gençağaoğlu Yahya[66]

Hemşin ahalisinin nahiye merkezinin değiştirilmesi ile alakalı gösterdikleri tepki aşikardır

Nahiye merkezini Çinçiva köyüne taşımak isteyen Necib Efendi ve Necati Efendi’yi oldukça ağır sözlerle suçlamaktadırlar. Fitne çıkarmak, ruhlarında mazarrat bulunmak ve halkı ifsad etmekle suçladıkları ve “Deli” lakabıyla andıkları Necib Efendi Makrevis köyünden Gülaboğulları’ndandır. Gülaboğulları “Arka Dere”nin önde gelen zengin sülalelerindendir. İçlerinde “ağa” tabir edilecek kimse çıkmamışsa da eski tarihlerden beri yörenin hatırı sayılır kişilerini içlerinden çıkartmış, pek çok ferdi ilim tahsil etmiş bir ailedir. Bahsi geçen Necib Efendi de molla ve naibdir.

Necib Efendi’nin damadı Çinçivalı Necati Efendi’ye gelince: Necati Efendi, İstiklal Harbi kahramanlarından olup Hoca Necati olarak da bilinen, TBMM birinci dönem Lazistan mebusu Mehmet Necati Bey’dir. Hem kendi memleketine hem de Türk İstiklal hareketine büyük hizmetleri geçmiştir. Kendisi, Çinçivalı Memişoğulları ailesindendir. Dini ilimler tahsil ettikten sonra Hukuk eğitimi almıştır. İtihad Terakki Cemiyeti’nin de aktif üyelerinden olup aynı zamanda köyü olan Çinçiva’ya bir rüşdiye mektebi açmıştır. Fransızca eğitimi verilen ve Fransızca hocasının İsviçre’den geldiği bu rüştiye Rus işgaline kadar açık kalmış, Ruslar tarafından kapatılmıştır.
Nahiye merkezinin değiştirilmesine karşı çıkan köylerden Badara, Tepan, Tezina, Gomno, Sağırlı, Çingit, Sanova (Çaneva), Bodollu, Ortaköy, Meleskur ve Melmenat zaten Hemşin Vadisi’ne tabi köylerdir. Diğer köyler: Çat, Kale, Başköy (Hemşin Baş), Mollaveyis, Aşağı Hemşin (Hemşin Aşağı) ve Meydan köyleri ise aksi gibi “Arka Dere” köyleridir. Yani aslında Çinçiva’ya daha yakındırlar ve oranın nahiye merkezi olması bu köylerin işine daha faza yarayacaktır. Nedendir bilinmez bu köyler ahalisi de Hemşin Deresi köyleriyle beraber Makrevis ve Çinçiva’ya karşı tavır almış ve nahiye merkezinin değiştirilmesine tepki göstermişlerdir. Sonuçta nahiye merkezi geleneksel olarak Salvizan’da yani bu günkü ilçe merkezinde kalmıştır. Bunun yanında telgraf çeken yirmi üç köy ahalisinin, Necati Efendi’nin açmış olduğu rüştiyeye nazire olarak Salvizan’da meşrutiyet idaresine uygun bir rüştiye ve hükümet konağının inşaatına başlanmış olduğunu bildirmeleri de dikkat çekicidir.

14- Ziya Bey’in Müdiriyeti

1914-1915 arasında Atinalı Ziya Bey Hemşin nahiye müdürlüğünde bulundu. Bu devir aynı zamanda Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı demek olan I. Cihan Harbi’nin ilk yıllarına tekabül etmektedir. Bu devirde ve onu takip eden İstiklal Harbi esnasında Hemşinliler kendi aralarındaki “nahiye merkezi” türünden ihtilafları bir kenara bırakıp vatan savunmasına koştular. Çoğu vatan uğrunda şehadet şerbetini içtiler. Harbe her köyden kırk-elli kişinin gittiğini, bunların ancak bir ikisinin geriye dönebildiğini fakir, büyüklerinden işitmiştir. Pek çoğunun nereye gittiği ve nerede kaldığı belli değildir.
Nahiyede kalanlar da ellerinden geldiği kadar bu zor durumda maddi yardımlar toplamaya çalıştılar. Bu işin başını nahiye müdürü Ziya Bey ile Atina kazası kaymakamı Tevfik Bey çekiyordu. Bu iki kişi Müdafaa-i Milliye Cemiyeti adına halktan özellikle de Atina kazası ile Hemşin Nahiyesinin ileri gelenlerinden yüz yetmiş yedi kişiden yaklaşık bin küsür lira toplamışlardı.
Her ne kadar aralarında paranın kimin idaresinde kalacağına dair tartışma yaşanmış ve durum Dahiliye Nezareti’ne aksederek kendilerine görevden el çektirilmiş ise de Hemşin ve Atina ahalisi vatanları uğruna bu parayı seve seve vermişlerdi[67].

15- Mülahazat

Elimizde şu ana kadar Hemşin nahiye müdürleri ve bu devirde meydana gelmiş ehemmiyetli olayları gösteren belgeler bunlardan ibaret. En azından ve pek az eksikle Tanzimat’tan Cihan Harbi’ne dek nahiye müdürlerinin kronolojik bir dökümü elimizdedir. Çoğunun kim olduğu ve zamanlarında ne gibi vukuat meydana geldiği kısaca burada bildirilmiştir. Türkiye’nin diğer nahiyelerinden iklim ve coğrafyası farklı görünse de toplum yapısı aynı olan Hemşin, uzun müddet kendi içinden çıkan ayan ve eşraf tarafından yönetilmiş, zaman zaman sıkıntılar çekmiş fakat neticede bu evlatlarının pek çoğunun hayırlı hizmetlerine ve yüzünü ağartan başarılarına da tanık olmuştur. Gerisi her bireyin kendi kapasite ve kabiliyetinden ve bir takım adli olaylardan ibarettir.

[1] İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri, Ankara 2011, s.98 vd.
[2] Celali isyanları için bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celaliler İsyanı, İstanbul 2009; W.J. Griswold, Anadolu’da Büyük İsyan-1591-1611, İstanbul 2011.
[3] Ayanlık kurumu ve ayanlar hakkında bkz. Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, Ankara 1994; ed. Suraiya Faroqhi, Türkiye Tarihi 1603-1839 Geç Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul 2011; Doğu Karadeniz ayanları hakkında ayrıca önemli bir çalışma: Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz’de Bir Derebeyi Ailesi Sarıalizadeler [Sarallar], Trabzon, 2006
[4] BOA, TTD, 1138, s. 88a-88b
[5] BOA A.E. I. Mahmud 5029
[6] BOA CDH. 3991/80
[7] Serdar Bekar-Veysel Atacan, Rize Hemşin Yöresi Mezartaşları ve Kitabeleri, Ankara 2000, s. 12; Murat Ümit Hiçyılmaz, Rize-Pazar Tarihi Mezar Kitabeleri, Pazar Belediyesi Kültür Yayınları 1, İstanbul, 2013, s. 210
[8] BOA HAT 460/22614-M
[9] BOA D.BŞM.d.09364; BOA, Cevdet Tasnif-i Askeriye no: 211776
[10] HAT 1352/52814-G
[11] BOA, İMVL265/10064
[12] HAT 1352/52814-G
[13] BOA, NFSd, 1136, s. 36
[14] BOA, AMKT DV, 14/35
[15] BOA MVL 240/2, 1267/Ş/25, 5 mühimme 391
[16] BOA MVL 358/53
[17] AMKT VM 30/74
[18] AMKTMVL 29/80
[19] BOA, A AMD 1/25
[20] BOA, MVL 432/66; AMKT MMH 266/98; ANKT MNM, 270/99
[21] Bugünkü Yusufeli
[22] Bugün Çamlıhemşin’e bağlı Şenyuva köyü
[23] Bir örnek olarak bkz. BOA, ADVN MHM 8/39; BOA Hariciye Siyasiye 79/1-508/5
[24] BOA, MVL, 407/63
[25] Sıçanoğlu sülalesine mensup bireyler, XIX. asır ortalarından itibaren belgelerde Fare-zade olarak geçerler. Bu isim asır sonlarında Ferah-zade’ye dönüşmüştür. Bugün bu aileye mensup kişilerin ekserisinin soyismi Ferah’tır.
[26] BOA, İMVL, 209/6762
[27] İMVL 228/
[28] BOA MVL 240/2, 1267/Ş/25, 5 mühimme 391
[29] BOA MVL 240/2, 1267/Ş/25, 5 mühimme 391
[30] BOA İMVL 228/7824; 209/6762
[31] BOA İMVL 228/7824
[32] BOA AMKT MVL 63/60
[33] BOA İMVL 263/995-2-1
[34] BOA İMVL 263/995-4-1, 3-1
[35] BOA AMKTUM 218/85
[36] BOA, İMVL 302/12351
[37] BOA MVL 321/92
[38] BOA, MVL, 356/13
[39] BOA MVL 653/13
[40] BOA Maliye Nezareti Mesarifat, 168.90,
[41] BOA MVL 653/13
[42] BOA Maliye Nezareti Mesarifat, 168.90,
[43] BOA MVL 358/20
[44] BOA MVL 356/13, İ MVL 469/21265
[45] BOA MVL 743/93
[46] BOA MVL 702/39, MVL 719/99
[47] BOA MVL 719/99
[48] Trabzon Salnamesi, XII, 1298/1881, s. 85; XIII, 1305/1888, s. 305; XIV, 1309/1892, s. 272; XV, 1311/1894, s. 307; XVI, 1313/1896, s. 284; XVII, 1316/1898, s. 328; XVIII, 1318/1900, s. 222; XIX, 1319/1901, s. 154; XX, 1320/1902, s. 281; XXI, 1321/1903, s. 430; XXII, 1322/1904, s. 378.
[49] BOA, DHSAİD nr. 096
[50] DH MKT 365/54
[51] ŞD MVK 1831/11
[52] DH SAİDd 51/447
[53] BOA YPRK ML 5/33
[54] Y PRK UM 5/102
[55] BOA DH MKT 1362/82
[56] DH MKT 1839/97
[57] Mehmet Serdar Bekar özel arşivi
[58] BOA DH MKT 1371/89
[59] BOA DHMKT 1817/110, 1308 B 29
[60] BOA DHMKT 228/29
[61] BOA DHMKT 56/33
[62] DH MKT 1264/13
[63] DH MKT 1264/13
[64] BOA DH MKT 2701/4
[65] BOA DH MUİ 13-1/22
[66] BOA DH-İD 92-2/211330-S-11
[67] BOA DH HMŞ 25/60; DH İVM E-75/33; DH İUM E-6/63; DH İUM E-6/62

Kaynak: Kalif Dergisi 1 - Sayfa 24