HEMŞİNİN ÜÇ AYANI

HEMŞİNİN ÜÇ AYANI

Hemşin’de görev yapmış, Hemşin’i, Osmanlı Devleti adına yönetmiş en ünlü üç Ayan’dan bahsetmeden evvel “Ayan” ne demektir, “Ayanlık” ne zaman ve niçin ortaya çıkmıştır
bakmakta fayda vardır.
Çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve çok farklı milletleri bir araya getiren Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren “Celali isyanları1” adı verilen olaylarla her yönden sarsıldı ve merkezi idareyi kaybetti.
Ülkenin pek çok bölgesi, özellikle de Anadolu, yerel Celali isyancıları tarafından idare edilir oldu.
Bu isyanlar o denli büyüktü ki devlet, aralıklarla kırk yıla yakın Bursa’nın doğusundan vergi alamadı.
İsyanlar, Kuyucu Murat Paşa, Köprülü Mehmet Paşa gibi sadrazamların aldıkları son derece sert ve acımasız tedbirlerle XVII. asrın sonlarına doğru ancak bastırılabildi.
Lakin devlet, isyanların öncesindeki merkezi sistemine kavuşamadı.
Eyaletleri yönetmek, asker ve vergi toplamak için “ayan” sistemi ortaya çıkartıldı.
Ayan” tabiri bugünkü yaygın tabirle “Eşraf” tabiriyle karşılaştırılabilir.
Bir şeyin kaynağı, membaı manasından türeyen bu kelime, bir memleketin ileri gelen idarecileri için kullanılmaktaydı.
Anadolu coğrafyasında, Selçuklulardan itibaren tam manasıyla bir aristokrasi hiç bir zaman yerleşmediyse de güçlü kişiler ve aileler her zaman olmuştu.
İşte bu ailelerden ve kişilerden, yukarıda bahsettiğimiz Celali isyanları sırasında devletin yanında yer almış eli silah tutan, idareden anlayan yerel eşraf, hatta bazen kendisi de celali olup arkadaşlarını devlete ihbar eden bir celali artığı, bir şekilde hakim olduğu bölgeye Ayan atandı.
Ayan olmak için devlete bağlı olmak, güçlü ve zengin olmak aslında yeterliydi.
Ayan olan kişiler Ayanlığı elde etmek için devlete ihale yöntemiyle borç verir, bugünkü tabirle “senet kırar” yani devletin toplaması gereken ama toplayamadığı verginin bir kısmını “vergi toplama bedeli” olarak kendi adlarına toplayıp ceplerine atar, geri kalanını devlete verir devlet de kendi toplayamadığı vergiyi bu sayede toplamış olurdu.
Asker toplamak da aynı şekilde gerçekleşirdi. Bunun yanında ayanlar, hüküm sürdükleri bölgede adaleti sağlayan, asayişi temin eden kimselerdi ve kendilerine göre bir ayan meclisleri vardı.
Tamamı eli silahlı olan bu kişiler sıkça birbirleriyle küçük çaplı savaşlara tutuştukları gibi, bir bölgenin ayanlığını elde etmek için entrikalar çevirip, cinayetler işleyebilmekte idiler. Zira bu insanların çok büyük bir çoğunluğu idare ettikleri halk tabakalarından daha zeki ve becerikli olsalar bile daha eğitimli veya daha kültürlü değillerdi.
Çoğu, bir yeniçeri ortasına ya da bir sipahi ocağına bir şekilde girmeyi başarmış, rütbe almış ve devletin “mütegallibe” olarak adlandırdığı ve kerhen hatta mecburen destek verdiği kimseler idi2 .
O devirde Trabzon eyaletinin Gönye (Batum) sancağına bağlı olup, Zuğa, Hala, Furtuna, Senoz/Eksanoz ve Cimil vadilerine hakim otuz iki köyden oluşan Hemşin kazası da bu idari sistemin dışında değildi.
Bölgenin en ünlü ve en önemli üç ayanı aşağıda görüleceği gibi şu kişilerdir;
Sıçan Hacı Hüseyin Ağa,
Halid Ağa,
Sıçanoğlu (Büyük) Memiş Ağa.

1 Celali isyanları için Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celaliler İsyanı, İstanbul 2009 ve W.J. Griswold, Anadolu’da Büyük İsyan-1591-1611, İstanbul 2011 adlı eserlere bakılabilir.
2 Ayanlık kurumu ve ayanlar hakkında bkz. Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, Ankara 1994 ve Ed. Suraiya Faroqhi, Türkiye Tarihi 1603-1839 Geç Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul 2011

HEMŞİN'İN EN MEŞHUR AYANI; SIÇAN HACI HÜSEYİN
BİR YEREL HANEDANIN DOĞUŞU


Çingit köyü, bugün Pazar’a bağlı Hemşin köylerinden birisidir.
Konum itibari ile bütün yolların üzerinde kesiştiği bir noktadadır.
Doğusunda Melmenat ile Furtuna vadisine, batısında Bodullu ile Çayeli’nin Hemşinli köylerine bağlanır.
Güney’i Hemşin’in geleneksel idari merkezi Salvizan ve Zuğa Ortaköy, Kuzey’i Pazar ve Karadeniz’e açılır.
Çığa Kalesi’ne çok yakındır ve Zilkale’ ye de fazla uzak değildir.
Her köy gibi Çingit ’in de bir camii ve camiin önünde bir haziresi yer alır.
Hemşin köyleri içerisinde Badara ile beraber içinde en çok mezar barındıran köydür Çingit.
XVIII. asır ortalarından XX. Asır başlarına kadar defn edilmiş pek çok kişinin Osmanlıca mezar taşları heybetli bir biçimde yükselir.
İçlerinde köy ağaları, yeniçeriler, sipahiler, köy hocaları ve onların eşleriyle kızlarının isimlerinin yer aldığı mezar taşlarıdır bunlar.
Bütün bu mezar taşlarının içerisinde en heybetli, en gösterişli bir tanesi vardır ki üstünde şöyle yazar:

Huve’l-Bâki
El çekip bi’l-cümleden etti ebkaya rıhleti
Terk edip kibrüye mal-u mülk-ü devleti
Kim gelip kabri ziyaret eyleyen ihvan
Okusunlar ruhum için Kul huvallahi
İnneni merhum ve mağfur lehu’l-muhtaç
İlâ rahmet-i rabbihi’l-Gafur
el-Hac Hüseyin Ağa’nın ruhu için el-Fâtiha
1214 cemaziyelahir (Ekim 1799)1

Sıçanoğlu Hacı Hüseyin Ağa'nın mezarı.   Fotodaki torun Yaşar Ferah

Heybetli mezar taşının üstündeki bu mütevazi ve mütevekkil yazı Hemşin’in en ünlü ayanı, Sıçan Hacı Hüseyin’e aittir.
Hemşin’in en geniş ve hatırı sayılır ailesi Sıçanoğulları’nın dedesidir.
Aile onun ismiyle anılır. Onun sayesinde torunları ve torunlarının torunları Hemşin hanedanından sayılırlar. Öyle kabul görürler.
1799 tarihinde ölene kadar Hemşin’in ayanlığını yapmıştır. Osmanlı fermanlarında, belgelerinde ismi geçer.
1789 tarihindeki Rus harbine yüz askerle katılmıştır.
Peki kimdir bu Hacı Hüseyin Ağa?
Sıçan Hacı Hüseyin’in yaşam öyküsü de diğer pek çok Hemşinli gibi yüksek dağların karları, engin derelerin çığıltısı altında kaybolmuş, sesi, derin vadilerin yankılarına karışıp gitmiştir.
Kendisiyle pek övünen torunları aslında onun hakkında pek de fazla bir şey bilmemektedirler.
En yaygın rivayete göre Hacı Hüseyin bir serdengeçti/sipahi ailesinden gelmektedir.
Bilinen en eski dedesi Mahmut Beşe’nin mezarı kendi mezarından bir az ileridedir.
Aile içinde bilinen rivayete göre Mahmut Beşe Hasan Beşe’nin oğludur.
Babasıyla beraber Hemşin’e Erzurum-İspir’den gelmiştir.
Üç oğlu vardır Hasan Beşe’nin, birisi Trabzon’a gitmiş, biri Erzurum’a dönmüş, Mahmut Beşe ise Hemşin’de kalmıştır.
Hasan Beşe ismine 1660 tarihli bir belgede rastlanır.
Makrevis’li bir ailenin kendi özel arşivlerindeki belgede Hasan Beşe, belgeye imza atan şahitler arasında yer alır.
Tam adı şöyledir “Hasan Beşe b. Topçu”. Yani Topçu’nun oğlu Hasan Beşe2.
Bu kişi Mahmut Beşe’nin babası olan Hasan Beşe midir bilinmez. Fakat Mahmut Beşe’nin babasının adı Hasan Beşe’dir.
Malum Hemşin dağlık ve dereleri gür bir memleket. Sıkça toprak kaymaları, seller olur. Bu toprak kaymalarından birinde, muhtemelen yörede kopuk senesi denen 1943’teki büyük toprak kaymasında, Çingit mezarlığındaki pek çok mezar taşı ile beraber Mahmut Beşe ile Sıçan Hacı Hüseyin’in arasındaki nesillere şahitlik eden mezar taşları da bir bir kayıplara karışır.
Neyse ki Sıçanoğlu ailesinden okumuş-yazmış iki kişi bu afetten bir iki sene önce bu mezar tasalarındaki yazıları kaydetmiştir. Böylece dedelerinin soy ağacını çıkartabilecek bilgiye sahiptirler.
Buna göre Mahmut Beşe 1703’te öldüğünde arkasında üç oğul bırakır.
Hacı Osman Ağa, Hacı Ali Beşe ve Durmuş Beşe.
Hacı Osman Ağa yörede Müftüoğluları olarak bilinen sülalenin dedesidir.
Hacı Ali Beşe’den de Molla İbrahimoğluları ve Molla İsmailoğluları devam eder.
Durmuş Beşe’nin ise Hacı Ali adlı bir oğlu olur. Hacı Ali’nin oğlu da Hacı Osman.
Hacı Osman 1738’de ölür. Arkasında genç fakat gözü pek bir oğul bırakır.
Genç Sıçan Hacı Hüseyin’dir bu. Rivayete göre Babası öldüğünde 17-18 yaşlarındadır.
Şu halde doğum tarihi 1720 civarı olmalıdır.
Rivayet, babasının hikayesini şöyle tamamlar; “Hacı Osman yaşlıdır. Hemşin’de vergi toplayan zalim birisi vardır. Halk ondan şikâyet için Hacı Osman’a gelirler fakat onun gücü artık tükenmiştir ve oğlu Hüseyin’i işaret eder. Sizi kurtarırsa ancak bu kurtarır der. Çok geçmeden de ölür. 
Hüseyin, kısa boylu, fakat cesur, bileğine kuvvetli, çok iyi nişancı bir gençtir. Her delikanlı gibi haytadır.
Bir arkadaş grubu vardır. Babası öldükten sonra Bir gün vergi toplayıcılarının yolunu keser ve birkaç tanesini alaşağı eder.
Bundan sonra da padişahın katına çıkarak Hemşin’e ayan olmak istediğini söyler.
Padişah onu iyi ağırlar. Koskoca padişah, misafirini doyurmadan gönderir mi? Göndermez elbette. Mükellef bir ziyafet hazırlar.
Fakat Hüseyin sadece bal yer. Öyle yer ki uzun bıyıkları baldan birbirine yapışır.
Bunu gören padişah şaka yollu takılır: “sıçana dönmüşsün.”
İşte bundan sonra Hüseyin’in lakabı “sıçan” olarak kalır.
Başka bir söylenceye göre de babası öldüğünde bunu düşmanları bir yerde kıstırır. O da köy helalarının birine girip deliğinden kaçıverir.
Ondan sonra adı her yerden geçebilen, her şekilde çare bulabilen manasında “sıçan” olur”.3
Bu rivayetin gerçekliğini hiçbir zaman ispat edemeyeceğiz. Muhtemelen Hacı Hüseyin, yaşadığı devrin padişahları olan III. Ahmet’in ve I. Mahmut’un yüzünü hiçbir zaman görmedi.
Efsanede
padişah olarak geçen kişi en iyi ihtimalle Trabzon valisi veya Atina muhafızı belki de Hemşin naibi idi.
Zira ayan olmak için bunlardan birisinin tavassutu yeterlidir.
Hiçbir ayan İstanbul’a, payitahta gidip ayanlık beratı almaz. Böyle bir şey yoktur.
Halk, muhayyilesinde bire bin katarak eski hikayeleri anlatır durur.
Elimizde, Hemşin’in idarecisi ve mültezimi bir Hüseyin Ağa’dan bahseden en eski belge 1143/1730 senesine ait.
Bu belgeye göre Hemşin mukataasını elinde tutan yani idarecisi ve vergi toplayıcısı olan Hüseyin Ağa 1 Muharrem 1143 (17 Temmuz 1730) tarihinden aynı senenin zilhicce ayının sonuna (5 Temmuz 1731) kadar olan vergileri toplamaktayken yeni padişah (I. Mahmut) tahta oturduğu sıralarda kaza ahalisinden Yazıcıoğlu Mehmet ve damadı İbrahim (Zuğa Ortaköylü) ile Kukuloğlu Hacı Hasan (Makrevisli) ve Mollaveyisli Hacı Ali adlı eşkıyalar içlerinde olan kötülük ve eşkıyalığı ortaya dökmek emeliyle adı geçen Kaza ahali
ve reayasını tahrik ederler. Ahalinin tamamını itaatten çıkarırlar.
Yıllık vergiyi toplayan Hüseyin Ağa’nın elinden toplanmış olan miktarı da alırlar.
Bunun üzerine Hüseyin Trabzon kadısına baş vurup mahkeme açarak adı geçen eşkıyaların yakalanıp Rize’de küreğe vurulmasını ve topladığı verginin de kendisine iade  edilmesini talep eder4.
Bu Hüseyin acaba Sıçan Hacı Hüseyin midir?
Pek öyle değil gibi görünüyor. Zira babası olduğu söylenen Hacı Osman’ın ölümünde (1738) 18 yaşında olan bir kişi 1731 senesinde ancak 11 yaşında bir çocuk olur ki ona da vergi toplama vazifesi verilmez.
Muhtemelen bu belgede adı geçen kişi Sıçan Hacı Hüseyin değildir. Ayrıca görüldüğü üzere Zuğa-Ortaköy, Makrevis, Mollaveyis gibi Hemşin’in en kalabalık köylerinin tepkisini çekmiş, bütün halk ona karşı birleşmiş ve görevi bırakmasını sağlamıştır.
Halbuki Sıçan Hacı Hüseyin Hemşin’de sevilen ve desteklenen bir kişidir.
Şu halde 1731 tarihli belgede geçen Hüseyin başka bir kişi olmalıdır.
Bunun yanında Hemşin halkının, toplanan vergilere ve Hemşin dışından gelen vergi toplayıcılarına duyduğu tepki de ortadadır.
Elimizde 1144/1731 senesine ait başka bir belge daha var.
Kunduz Mustafa Ağa adlı birisinden bahsediyor belge.
Buna göre Kunduz Mustafa Ağa Atina Pazarı’nın ağalarından birisidir.
Konağı da Atina-Hemşin yolu üzerindedir. Bu kişi Hemşin’in vergisini toplama işini üzerine almıştır.
Fakat Hemşinliler bu Mustafa Ağa’ya da bir sene önce Hüseyin Ağa’ya isyan ettikleri gibi isyan etmişler vergilerini vermemişlerdir. Hatta Atina Pazarı’nda mahkemeye gidip Kunduz Mustafa Ağa’dan şikayetçi olmuşlardır.
İddia ettiklerine göre Kunduz Mustafa Ağa vergiyi fazla toplamakla kalmamış aynı zamanda zorbalık yapmış, köylünün evini tarlasını yakmış, çocuklarını kaçırmıştır.
Mahkeme bu iddiayı inceler. Kunduz Mustafa Ağa ve Hemşinli müddeileri yüzleştirir ve müddeilerden ispat, delil ve şahit ister.
Bunun üzerine şaşıran ve yanlarında ispat edecek delil veya şahit olmadığını belirten Hemşinliler ispat ve şahit getirmek üzere kaza merkezlerine “kaçarcasına” giderlerken
yolda Kunduz Mustafa Ağa’nın konağını ateşe verip yakarlar.
Bununla da kalmaz “kazalarının derununda bulunan” Hala köyüne de baskın düzenleyip yedi sekiz haneyi yakarlar, bazı kişileri darp ederler, bazılarını öldürürler, bazılarınınsa
çocuklarını kaçırırlar.
Belge Hemşinliler’in yakalanıp cezalandırılmasının istirhamıyla bitmektedir5.
Fakat bu iki belge ne anlatmaktadır.?
Atina’dan Hemşin kaza merkezine giden bir tek yol var bugün dahi o da Çingit ’ten geçiyor,
Mustafa Ağa’nın konağı da o yol üzerinde ise oradaki Laz köylerinden birinden demektir.
Hemşinliler demek ki bir Laz’a vergi vermeye katlanamamaktadırlar.
Belgede adı geçen Hemşinliler, bu işi yapıp önce kaza merkezlerine kaçtığına göre büyük ihtimal Çingit, Melmenat, Zuğa Ortaköy hatta Çaneva-Tezina köylüleri idiler.
Sonra bir de Hala tarafına baskına gittiklerine göre demek ki Hala tarafından da değildiler.
Her şeyden önce görünen o ki XVIII. asrın ilk yarısında Hemşin’de büyük bir huzursuzluk var.
Bu iki belge öncelikle bunu gösteriyor. İnsanlar bir sebepten dolayı devamlı isyan halindeler.
Vergilerini vermiyorlar, vergi toplayanlara isyan ediyorlar, onları kovuyorlar.
Aynı zamanda birbirlerine karşı da kıyıcı ve zalimce davranıp eşkıyalık yapıyorlar.
Bu devirde Mollaveyis, Nefs-i Zuğa, Melmenat gibi köylerden kalkarak civar köylerde eşkıyalık yapan kimselerin kayıtları Ahkam Defterlerinde yer almaktadır.
Anlaşıldığı kadarıyla mesele her şeyden önce o devre kadar vergi toplayanların, Kunduz Mustafa Ağa örneğinde görüldüğü gibi Hemşin’in “yerlisi” olmamalardır.
Görünen o ki Hemşinliler idarecilerinin kendilerinden olmasını istemektedirler.
Lakin bu konuda kendi aralarında da anlaşmazlıklar görünmektedir.
Yukarıda genç Sıçan Hüseyin’in vergi toplayıcısına karşı giriştiği mücadelenin efsanesi anlatıldı.
Gerçi Kunduz Mustafa Ağa’nın belgelendiği tarih olan 1731 senesiyle Hüseyin’in yaşı tutmuyor. Fakat hikâye örtüşüyor.
Arşiv belgesindeki tarih kesin ve doğrudur. Bunu değiştiremeyiz.
Fakat Hacı Hüseyin’in doğum tarihini zaten rivayete dayandığı için değiştirebiliriz.
Babası Hacı Osman 1738’de öldüğü zaman –ki bu da 1943 toprak kaymasından önce alınan bir nota dayanıyor- belki de Hüseyin daha yaşlıydı veya Hacı Osman belki 1730 civarında öldü.
Şu durumda Hacı Hüseyin’in macerasını toparlayabiliriz.  İlk belgede kendisine isyan edilen Hüseyin, Hemşinli Sıçan Hüseyin değildir ama Kunduz Mustafa’ya
karşı gelen ve konağını yakan sonra Hala tarafına baskın düzenleyen ve vergi toplama işini kendi üzerine almak isteyen grubun lideri muhtemelen Hemşinli Sıçan Hüseyin’dir.
Bu olaydan sonra Hemşin ayanlığını üstüne almıştır ve ilk defa Hemşin ayanı bir Hemşinli olmuştur.
Hemşin hanedanından ve Sıçanoğlu hanedanlığının kurucusu Sıçan Hacı Hüseyin.
Bu tarihten sonra Sıçan Hacı Hüseyin’in adı bir kez, 1789 tarihli bir belgede geçer.
Bu tarihte Rusya ile olan harp sebebiyle kendisinden yüz nefer askerle Anapa ve Faş kalesi muhafazasına destek olmaya gönderilir.
Bu emre itaat etmiş olmalıdır. Daha sonra Sıçan Hacı Hüseyin’den ancak mezar taşındaki tarihle haberdar oluyoruz. 1799.
Yine rivayete göre Hacı Hüseyin’in beş taneoğlu olur. Mehmet Ağa, Ali Ağa, Genç Ağa, Ömer Ağa, Ahmet ve Mahmut. Ahmet ve Mahmut hakkında bir belge yoktur.
Ömer Ağa babasının en küçük oğlu olmalıdır.
Çaneva’ya gider ve oradaki Sıçanoğulları’nın dedesi olur.
1254 senesinde tahrir edilen Hemşin nüfus defterinin 17 yaprağında Hüseyin’in oğlu bir Ömer vardır6. Yaşı 43’tür. 1254 senesi miladi 1838’e tekabül eder.
Şu halde Ömer 1796 civarında doğmuştur. Babası çok çok yaşlıyken. Sonra da bir şekilde Çaneva’ya gelmiştir.
Çaneva’daki rivayet Sıçanoğlularından bir çocuğun küçük yaşta abisi tarafından Çingit’ten bir katırın üstüne bağlı büyükçe bir sepetin içinde getirildiğini rivayet eder7.
Bu Ömer Ağa’dır. On tane oğlu olur. Oğullarından Mehmet Ağa uzun yıllar Çaneva’nın muhtarlığını yapacaktır.
Cami önündeki tek Osmanlıca mezar taşı da bu Mehmet Ağa’ya aittir. Ölüm tarihi 1904’tür8.
Genç Ağa hakkında bilgi ancak dolaylı yoldan, karısının ve genç yaşta ölen oğlunun mezar taşlarında geçmektedir9.
Kendisi de Çingit’te ölmüştür. Çingit’te, Sıçanoğlularından Genç Ağalar denen dal bu kişiden türemiştir.
Hacı Hüseyin’in diğer bir oğlu olan Ali Ağa hakkında bir bilgi yok.
Fakat o, Hemşin’de bir efsane olan son Hemşin ayanı Sıçanoğlu Büyük Memiş Ağa’nın babasıdır.
Sıçan Hacı Hüseyin’in en büyük oğlu Mehmet Ağa’ya gelince o, babasının yerine Hemşin Ayanı olur.
Onun adına tarihsiz bir belgede ilk olarak rastlıyoruz.
Burada kendisinden 1000 nefer asker istenmekte ve Hemşin’de sakin Hemşin Ağası Sıçan Hacı Hüseyin zade Mehmet Ağa olarak bahsedilmektedir.
Kendisiyle beraber sekiz derebeyinden asker istenmektedir.
Hopa’da sakin Memri ?
Mustafa Ağa’nın oğlu Memiş Ağa’dan 500 nefer,
Arhavi’de sakin Yordanoğlu Ömer Ağa’dan 600 nefer,
Viçe’de sakin Mustafa Paşazade Mehmet Bey’den 300 nefer,
Gabre’de sakin Haçinoğlu Ali Bey’den 600 nefer,
Atina Pazarı’nda sakin İbrahim Ağazade Mustafa Ağa’dan 600 nefer,
Kayasri’de sakin Kibar Ağazade’den 200 nefer,
Hemşin civarında sakin Esir Ağası Memozade’den 1000 nefer10.
Esir Ağası Memozade, Cimilli Kumbasaroğlu ailesindendir. O da Hemşinlidir.
Diğerlerinden 200-600 arası asker istenirken Cimilli’den ve Sıçan Hacı Hüseyin zade Mehmet Ağa’dan 1000 nefer asker istenmesi dikkat çekicidir.
Mehmet Ağa’dan bahseden ikinci belge 1225/1810-11 tarihlidir.
Bu belgeye göre Hemşinli İbrahim ki muhtemelen naip yani kadı vekilidir payitahtta arzuhal yazıp, Rize muhafızı Tuzcuoğlu Memiş ve oğullarının, Hemşin mukataasını Hacı Hüseyin-zade Mehmet Ağa’nın elinden aldıklarını ve Hemşinliler’in verdiği balmumu vergisini iki katına çıkardıklarını söyleyip şikâyetçi olduktan başka Hemşinliler’ in zaten
fakr u zaruret içinde olduklarını, bu vergiyi ödemeye güç yetiremediklerini beyan ederek eskiden olduğu gibi Hacı Hüseyin zade Mehmet Ağa’nın vergi toplayıcısı olmasını, verginin de eski miktarında alınmasını talep etmektedir.
Hasılı, Matbah-ı Amire’nin balmumu ihtiyacını karşılamak payitaht için daha elzemdir ve Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın vergiyi arttırması onlar için çok mühim değildir. Tuzcuoğlu yerinde bırakılır, onun koyduğu vergi matrahında bir indirime gidilmez11.
Hacı Hüseyin’in oğlu Mehmet Ağa’dan da bir daha hiçbir belgede bahsedilmez.
Mehmet Ağa büyük ihtimal Tuzcuoğlu ile girdiği mücadeleyi kaybederek tarih sahnesinden silinmiştir.
Bundan sonra yeni bir devir başlayacaktır.
Hemşinli fukaranın ahı yerinde kalmayacak, yüz verilen Tuzcuoğlu isyan edip Trabzon’u istila edecek, devleti yaklaşık 20 sene uğraştıracak bir gailenin önünü açacaktır.
Hacı Hüseyin’in mütevazi tahtında ise o devirde başka bir aileden başka birisi oturacaktır: Badaralı Hacı Selim Ağa-zade Halit Ağa.

1
Serdar Bekar-Veysel Atacan, Rize Hemşin Yöresi Mezar taşları ve Kitabeleri, Ankara 2000, s.12 
2 Dursun Ali Gülay özel arşivi. 
3 Levent Ferah ile yapılan mülakat 
4 BOA AE I Mahmut 5029/1
5 BOA CDH. 3991/80
6 BOA NFS d No:01136 yaprak 17a.
7 Barış Okay Ferah ile yapılan mülakat
8 Serdar Bekar-Veysel Atacan, Rize Hemşin Yöresi Mezar taşları ve Kitabeleri, Ankara 2000, s. 73 
9 Serdar Bekar-Veysel Atacan, Rize Hemşin Yöresi Mezar taşları ve Kitabeleri, Ankara 2000, s. 13-16 
10 BOA HAT 460/22614-M 
11 BOA Ali Emiri, 5029/11

 İKİNCİ BÜYÜK AYAN HALİT AĞA VE HALİT AĞA HANEDANLIĞI

Sıçan Hacı Hüseyin zade Mehmet Ağa’nın tam olarak ne zaman öldüğünü, nasıl öldüğünü bilmiyoruz. 
Muhtemelen Tuzcuoğlu ile arasındaki rekabetin sonucunda yenilgiye uğradı ve ortadan kaldırıldı.
Tam tarih 1810-1820 arasında olmalıdır. Çünkü 1820 tarihinden sonra Hemşin Ayanı Halit Ağa’dır.

Huve’l-Bâki
Ah kim bu alem içre ben de şadan oldum
Derdime derman aradım bir cebr-i ala buldum
Geçdi ömrüm görmedim __ sıhhat
___ gibi geldim ben de mihman olmadım
Hacı Selim-zâde merhum ve mağfur
Halid Ağa’nın ruhu için el-Fâtiha
1248 (1832)4

Halit Ağanın mezar taşı 

Halit Ağa Badaralıdır. Badara köyü bugün Bahar Mahallesi adıyla Hemşin ilçesinin bir mahallesidir.
Köy merkezi İlçe merkezine oldukça yakındır ve diğer bir mahalle olan Ortaköy Mahallesi ile de sınırdır.
Halit Ağa, Hacı Selim Ağazadeler diye bilinen bir ailedendir. Lakin bu Hacı Selim Ağa Halit Ağa’nın babası mıdır yoksa dedesi midir bilinmiyor.
Badara camiinin yanındaki hazirede Serdengeçti Ağası Hacı İbrahim b. Hacı Ahmet’e ait bir mezar taşı vardır.
Badara ahalisi, bu Hacı Ahmet’in Halit Ağa’nın en eski bilinen atası olduğunu tahmin etmektedirler.
Serdengeçti Ağası Hacı İbrahim’in karısı da Yazıcıoğlu Mehmet Ağa’nın kızı Hatice kadındır.
Hatice Kadın 1766’da, İbrahim Ağa ise 1778’de ölmüştür.
İbrahim Ağa ve babası Hacı Ahmet, o sıralarda yaygın olduğu şekilde Kırım-Kafkasya gibi bir yerlerden askeri vazifeyle gelip Hemşin’de mi kalmışlardır yoksa Hemşin’in daha eski yerlilerinden midirler malum değil.
Halit Ağa zengindir. Geniş topraklara sahiptir. Salvizan adıyla bilinen geleneksel nahiye merkezi onun tapulu arazisidir.
Üç kardeşi vardır.
Mahmut Ağa, Süleyman Ağa, Recep Ağa.
İlk ikisinin aşağıda yer alan 1828 tarihli vergi senedinde üçüncüsünün adı ise 1859 tarihli bir arzuhalde geçmektedir.
Bir diğer rivayete göre Halit Ağa’nın dayısı da ayandır1.
Halit Ağa’nın Osmanlı belgelerinde adı ilk olarak 1828 tarihli bir vergi borç senedinde geçmektedir.
Aşağıda transkrizasyonu olduğu gibi alınan senet, özet olarak şu sebepten yazılmıştır: Hemşin’in senelik vergi borcunun bir miktarı Trabzon valisi Osman Paşa tarafından gönderilen voyvodaya peşinen verilmiş, geri kalanı senet yapılmıştır.
Bu senette Hemşin ahalisinden tapu, arazi satış bedeli, kan bedeli vs. vergi borçlularının adları yazılmıştır. Bu borçlar bir sene zarfında Halit Ağa tarafından toplanacak eğer toplanamazsa Halit Ağa borcu kendi cebinden ödeyecektir.
İlginç bir belge olduğu için buraya olduğu gibi alınması faydalı olabilir:
Hemşin vergi belgesi 1242/1828
Defter oldur ki, Trabzon kaymakamı devletlü Bektaş Bey efendimiz işbu 1242 senesinde Şaban-ı şerifin gurresinde (başında [Şubat 1827]) Hemşin kazasına voyvoda nasb eyledi (tayin etti) Trabzon kaymakamı devletlü Halid Bey efendimiz yine Hemşin kazasına voyvoda nasb eyleyüp kaza-yı mezkurdan iki senelik irat defter budur (kazanın iki senelik vergilerinin yazıldığı defter budur) malum olan her neferat iradı oldu ise yeniden (yenilenen) defter budur.
Baki kalan (geri kalan) alacağı, tapu, marifet, öşrü vesair kalanlardan filcümlesinin (hepsinin) defteri budur.
Defter mucibince (gereği gibi) ilam olunmuş (yazılmış).
Amel oluna (bununla iş görüle)
Zilhicce 1242-Şevval 1243 (Haziran
1827-Nisan 1828)
Koboş’ta Serdaroğlu tapu
Hala’da Veziroğlu tapu
Hala’da Altmışoğlu tapu
Küşüve’de Kuyumcuoğlu tapu
Küşüve’de Hacı’nın torunu Yusuf tapu
Baş Hemşin’de Muharremoğlu tapu
Kale’de Deli Alioğlu Molla Memiş tapu
Çingit hanesinde Melmenat karyesinde olan Çepioğlu tapu
Çingit hanesinde Açaba karyesinde olan Kanburoğlu tapu
Elevit karyesinde Molla Ali karındaşı merhum olup tapusunu Molla Ali muhavver edecektir tapu
Zuğalı Cihanoğlu tapu
Çingit hanesinde Melmenat karyesinde Gödenoğlu Ahmed tapu
Çingit hanesinde Melmenat karyesinde olan Molla Hasan aldığı toprağı marifet olacaktır kıymeti 500
Çingit hanesinde Cayizoğlu aldığı toprağı marifet olacaktır kıymeti 500
Çingit hanesinde Melmenat karyesinde Kürt Ahmedoğlu Mustafa aldığı toprağa marşifet olacaktır kıymeti 400
Eksenozda Babik karyesinde Abuşoğlu(‘nun) Mahmud Ağa’dan aldığı marifet olacaktır kıymeti 400
Eksenoz’da Hacı Abdi Ağa’nın oğlu İsmail Ağa’nın Kalyoncuoğlu’ndan aldığı çayır marifet olacaktır kıymeti 400
Eksenoz’da Babik karyesinden Yağcıoğlu’ndan Ahmedoğlu aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 2750
Eksenoz’da Babik’ten Mameloğlu Yağcıoğlundan aldığı marifet olacaktır kıymeti 600 ve damga (vergisi) 330 Kanburoğlundan aldığı toprağa marifet olacaktır (toplam 930)
Eksenoz’da Ahmedoğlundan Kunutoğlu aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 2000 
Hacı Baltaoğlundan teslim aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 800
Çingit hanesi Melmenat karyesinden Pisikoğlu aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 260
Çingit hanesinden müftü efendi kardeşi vezir Memiş Ağa’dan aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 150
Babik karyesinde olan Karacaoğlundan Bakırzade (?) Memiş Ağa alıp Abuşoğluna vereceği toprağa marifet olacaktır kıymeti 1000
Eksenoz’da hahunç karyesinde Tırvanakoğlu Ali’den Kazaroğlu Ahmed aldığı toprağa marifet olacaktır
Eksenoz’da Tolones karyesinde olan Hotoğlu Ali, İsmail Ağa’dan aldığı topğrağa marifet olacaktır kıymeti 120
Halid Ağa’dan Topaloğlu Hasan aldığı toprağa marifet olacaktır kıymeti 2000
Halid Ağa’dan Zuğalı Papioğlu (?) Ahmed aldığı meşe kıymeti 300
Eksenoz’da Ahmed Efendi öşür (Müslümanın verdiği 1/10 vergiye verilen isim)
Eksenoz’da Abuşoğlu İsmail öşür Eksenoz’da Hamişioğlu öşür
Eksenoz’da Babik karyesinde Köseoğlu öşür
Kavak karyesinde Bazergan öşür
Hala’da Sıçanoğlu öşür
Baş Hemşin’de öldürdükleri Mahmudoğlu öşür
Ortaköy’de Pastiyeoğlu Mahmud Ağa öşür
Çingit hanesinde Farezade Hüseyin’in öşür
Farezadeler’in öldürdükleri iki çocuk ile bir avrat öşür
Çingit hanesinde Melmenat karyesinde Yakuboğlu öşür
Çingit Melmenat karyesinde Çepioğlu Osman öşür
Tepan karyesinde Çolağın avrat öşür
Hala’da Derebeyoğlu öşür
Badara’dan Kaşkaşoğlu çocuğu öşür
Meydan karyesinden Melecoğlu Ali öşür
Melmenat karyesinden Hacı Şahinoğlu Selim öşür
Çingit hanesinden Farezade İsmail Ağa öşür
Baş Hemşin’den Telatorzade İbrahim Ağa’nın oğlu öşür
Varoş karyesinden Tumanoğlu Hasan öşür
Makrobodam’da olan öşür Nahiyede matlıoğlu öşür
Eksenoz karyesinden Hacı Abdi Ağa’nın yeğeni Hüseyin Ağa, Kalyonuoğlu Mustafa’dan aldığı buyut (evler) marifet akça 300 kuruş elli kuruş teslim baki (kalan( elli kuruş kalmışltır. kalan Hüseyin Ağa’da marifet akçasinden 250 kuruş daha
Hala karyesinde olan Çanbazoğlu Emin’de karındaşı Yakub’dan marfiet akçe 10+5=15
Tepan Karyesi’nde olan Çolakoğlu Osman’dan akçe 50
Eksenoslu Ahmed Efendi’nin tapusunu Çötenes karyesi ahalisinden 3000 kuruş
Halid Ağa marifetiyle Makrevis karyesinden gelecek olan meblağ 100
Cimil karyesinden Ezmecioğlu ile Demircioğlunun yol va avanesinden olan akçe 18
Tezineli Yazıcıoğlundan bizlere gelecek olan ondalık 15
Çinçivalı Tapoğlundan olan tapu 
Mollaveyis Şah ismailoğlundan gelecek olan mahlut tapı akçesi
Vice’de Avhazoğlundan gelecek olan tapu akçesi
Eksenoz’da Şoton Mustafa’dan gelecek olan marifet akçesi
Mikron karyesinden Beldanoğlundan gelecek olan tapu akçesi Kavaklı Molla Hüseyin yediyle (eliyle)
Çinçivalı Lazalioğlu Süleyman’dan gelecek olan tapu akçesi
Eksenozda Çötenes karyesinden Deli Hüseyin oğlu Mustafa’dan gelecek olan amrifet akçesi
Eksenoz’da Kolobaroğlu Hasan’da olan akçe
Eksenoz’da hacı Abdi Ağa’nın oğlu Mustafa Ağa’da olan akçe
Hacı Baltaoğlu Selim’den gelecek olan tapu akçesi
Hemşin reayalarından tahsili lazım gelen ispençleri kırk iki senesine ve kırk üç senelerine mahsuben alınmamış olduğu
Mazmun karyesinden Şadivdekaoğul Avanos zimmiden gelecek olan tapu akçesi
Mollaveyis karyesinde olan kadı efendi elinde verilen akçe
Eksenoz karyesinden Bosnakoğlu Hasan’dan gelecek olan tapu akçesi
Eksenoz Babik karyesinde olan Şahinoğlu Hasan’dan gelecek olan tapu akçesi
Halid Ağa eliyle akçe
Makrevis’de olan Melikoğlu Molla Hüseyin’den gelecek olan akçe
Viceli Hacı Mustafaoğlundan gelecek olan akçe
Mikronlu Cinalioğlundan gelecek olan marifet akçesi Kavaklı Molla Hüseyin eliyle
Viceden Habiboğlundan gelcek olan akçe 
Tezine’den Turduoğlu Hacı’nın oğlu Hüseyin’den gelecek marifet akçesi
Vice’de olan Ahmed’den gelecek olan tapu akçesi
Elevit karyesinde olan Pupul zimmi (hristiyan) den gelecek olan tapu akçesi
Meydan karyesinden zararsızoğlundan gelecek olan tapu akçesi
Eksenoz’dan Tolones karyesinde Hacı Mustafaoğlu Mehmed’den gelecek olan marifet akçesi
Zuğa karyesinde olan Seblinin oğlu Musa’dan gelecek olan tapu akçesi
Eksenoz’da Masahor karyesinde Çaluğuzoğlu Osman’dan gelecek olan tapu akçesi Mehmed Çavuş eliyle
1242 senesinde kaza-yı mezkurda baki kalan zem akçesi beyan eder 935
Bu defa zem akçesinden 1243 senesinde bizlere gelecek olan zem akçesi beyan eder 2685
Hemşin Ayanı Halid Ağa’nın zimmetine geçen akçe beyan olur bizim mehmed eline bizlere teslim olan meblağ ahar bizim Ömer ile Hacı Osmanoğlu Şemun’a verilen akçe: 1704
Halid Ağa, Viceli Alihanoğlundan izam verilen akçe beyan
Halid Ağa, Viceli Ahmed’den verilen akçe
Halid Ağa, Meydanlı ovitoğlundan bizlere havale verdiği
Halid Ağa, Tarabacı oğlundan bizlere verdiği havale
Halid Ağa, Meydanlı Kör Osmanoğlundan bizlere verdiği havale
Halid Ağa, Dodnaoğlundan verdiği havale
1242 ve 43 senelerine mahsuben Hemşin kazasına voyvoda nasb olunan Trabzonlu Kara Ahmed-zade Hasan Ağa, kaza-yı mezbure seneteyn-i merkumeteyn (işaret edilen iki sene) voyvodalıktan ahali-i Hemşin üzerlerine bekaya kalan zamm-ı şem-i asel (balmumu) mebaliğinden (meblağından) ve tapu ve marifet vs. havaleler cümlesine balada (yukarıda) bast ve beyan olunduğu (açıklanıp yazıldığı) vech üzere her zimmat ala hiddet-i defter olunup (her alacak deftere yazılıp) ve gerek öşür vs. örfiye (vergi) her biri balada yekan yekan (teker teker) deftere serd (yazılmış) ve Halid Ağa voyvoda-i muma ileyhden (adı geçen voyvodadan) deyni (borcu) mukabelesine havale verdiği 1704 kuruş havalelerden tahsil olunursa fiyha (yazıldığı gibi) olunmazsa kendisi vermek şartıyla havaleyi kabul edip işbu mezkur defteri musaddak (tasdik eden) bir kıta ilama talip oldukta
ahali işbu ilam ala ma huve’l-vaki bittaleb terkim olundu (şahidlerin önünde her ne varsa o yazıldı olmayan yazılmadı bu senede dolduruldu) sene 43 zilhiccesi gayetie kadar
defter budur sahihdir.
el-Abd el-Dai (duacı kul) ileykum velmeali Halid el-Mevali bi-Kaza-i Hemşin (Hemşin kazası idarecisi Halid)
Şuhud el-Hali (hazır bulunan şahidler)
Fare-zade Ömer Ağa
Mahmud ağa,
Süleyman ağa,
Hacı Selim Ağa-zade ,(Hacı Selim, Halid Ağa’nın babası)
Yazıcı-zade Süleyman Ağa ve Mehmed Ağa,
Kavaklı Molla Osman,
Viceli Hacı Osman ve oğlu Mustafa,
Çinçivalı Keleşoğlu Mustafa,
Mollaveyisli Kadı Mustafa Efendi ve Halid Efendi,
Eksenozlu Mustafa Ağa, 
Yağcıoğlu İbrahim,
Deli Hüseyinoğlu Mustafa,
Demircioğlu Mustafa,
Mehmed Çavuş
Halalı Molla Yusufoğlu İsmail,
Moçooğlu Yusuf,
Elevitli Genç Ali oğlu Şerif,
Ortaköylü Hacı Fani oğlu Emin,
ve diğerleri
Sene 29 zilhicce 1243 (13 Temmuz 1828)”2

Bu belge çok değerli ve çok ilginç bir belgedir. Bir kere pek çok sülale adı köyleri ile beraber verilmektedir.
İkincisi Anadolu’nun uzak bir bölgesinde vergilerin nasıl toplandığını gözler önüne sermektedir.
Ama Hemşin idari tarihi ile alakalı daha enteresan ayrıntılar da içermektedir.
Birincisi, her köyde zenginler vardır. Fakat “ağa” sıfatı taşıyanlar Ortaköy-Badara, Çaneva ve Çingit-Melmenat’ta bulunmaktadır.
Şahitler arasında adı geçen Fare-zade Ömer Ağa, Sıçan Hacı Hüseyin Ağa’nın küçük yaşta Çaneva’ya kaçırılan oğlu Ömer’dir.
Çaneva’nın vergisini toplamak onun vazifesidir. Ağa olarak da senedin şahitleri arasındadır. O sıralarda 30 yaşlarında olmalıdır.
Diğer bir ayrıntı Çingit, Meleskur, Melmenat ve Açaba tek bir çatı altında toplanmıştır ve öyle bahsedilmektedir.
Çingit Hanesinde Melmenat karyesinde veya Çingit Hanesinde Meleskur karyesinde gibi.
Çingit bu dört köyün merkezidir ve Melmenat, Meleskur ve Açaba ona bağlıdırlar.
Çingit Sıçan Hacı Hüseyin’in yurdudur.
Kendi hanedanlığı yıkılsa bile Çingit-Melmenat-Meleskur-Açaba dörtgeninde kurduğu düzen sürmektedir.
Sıçan Hacı Hüseyin akıllıca davranmış ve oğullarını köylere dağıtmıştır.
Bir oğlu Ömer Ağa Çaneva’da tam Badara’nın karşısında mevzilenmiştir.
Diğer bir oğlu Ali Ağa ve torunu Memiş Ağa Melmenat ta dır.
Diğer oğulları ise Çingit’te. Meleskur’da Sıçanoğlu yoktur fakat bağdaşıkları vardır.
Açaba ise Sıçanoğlu’nun kudretine karşı koyamayacak kadar küçük bir köydür.
Belgede geçen en ilginç tabir ise Sıçan Hacı Hüseyin’in torunu ve Ali Ağa’nın oğlu Memiş Ağa’dan “vezir” diye bahsedilmesidir.
Vezir malum, padişahın başdanışmanı, onun yetkisiyle hükümet işlerine bakan kişidir.
Memiş Ağa vezir olarak kabul edilmişse, bu aslında Halit Ağa’nın iktidarının çok da sağlam olmadığını gösteren bir delildir.
Ağalar arasında bir barış sağlanmıştır, herkes Halit Ağa’nın hakimiyetini kabul etmiştir lakin bu geçici bir barıştır ve bütün ağalar bir birini kollamaktadır.
1828 senesinde Ahıska üzerine Ruslar’a karşı açılan savaş bu gerginliği bir müddet erteleyecektir.
Halit Ağa bu savaşa 1000 nefer askerle gitmiştir. Kendisine 5.000 kuruş verilmiştir3.
Halit Ağa savaştan bir müddet sonra yerine dönmüş olmalıdır ki Hemşin tarihinin en kanlı sayfası işte bu sırada açılacaktır.
Halit Ağa büyük ihtimalle Tuzcuoğluları ile anlaşmalı olarak ayanlığı Sıçan Hacı Hüseyin’in oğlu Mehmet’in elinden aldı.
Sıçanoğluları ve diğer muhalifleri, arkasında Tuzcuoğlu gibi bir yöresel kudrete sahip Halit Ağa’ya bir şey yapamadılar.
Uygun zamanı kolladılar. Uygun zaman üçüncü Tuzcuoğlu isyanında, Tuzcuoğlu Memiş’in torunları Tahir ve Abdülkadir’in isyanında kendini gösterdi.
1828-1832 seneleri arasında gerçekleşen bu kanlı isyan Trabzon valisi Haznedar zade Osman Paşa tarafından bastırıldı.
Tahir ve Abdülkadir çocukları ile beraber Rize’nin dağlık kesimlerinden İspir’e geçtiler.
Herkes bilir ki Rize’den İspir’e kaçmak için eğer Zigana tutulmuşsa iki yerden geçilir:
Salvizan-Çaneva-Üsküt Dağı-Palovit Yaylası yolu üzerinden ya da Cimil’den.
Yani her halükarda Hemşin’den.
Bu isyanın etkisinden aşağıda etraflıca bahsedilecek.
Halit Ağa’nın açıkça eldeki hiçbir belgede bu isyanla alakalı olarak ismi geçmemektedir.
Zaten 1832 senesinde aniden ölmüştür.
Mezar Taşı Badara camiinin haziresinde, bütün haşmetiyle uzanmaktadır.
Sıçanoğlu sülalesinden gelen bir rivayet, meşhurdur.
Buna göre Halit Ağa Cimil derebeyi Kumbasar oğlu Süleyman ile anlaşarak Sıçanoğlu’nun Melmenat ta ki konağını ateşe verip yakmıştır.
Sıçanoğlularını da öldü zannederek Çingit’e girmiştir.
Kumbasar oğlu onu bırakıp Cimil’e dönmüş, Halit Ağa’da Sıçanoğlularının Çingit te ki konağında istirahate çekilmiştir.
Tam bu istirahat sırasında sanılanın aksine hayatta kalmayı başarmış olan iki kardeş Sıçanoğlu, gizlice konağa girerek Halit Ağa’yı öldürürler.
Halit Ağa sabah sağ girdiği Çingit’i cesedi salina bağlanmış bir şekilde terk etmiştir.
Bir Sıçanoğlu kadınının söylediği dörtlük hala daha bilinir:
İgita bak igita
Nasıl bindi tabuda
Bir günde iki kere
Niye geldin Çingita
Aslında, eldeki bir belge bu meşhur efsanenin pek de böyle olamayacağını bize bildiriyor gibidir.
1834 senesinde Trabzon valisi tarafından Bab-ı Ali’ye gönderilmek üzere kaleme alınmış bir arzuhalde, Sıçanoğlu Memiş ve Yakup Ağaların konağını Mehmet Ağa’nın yaktığı kaydedilmektedir.
Ayrıca Halit Ağa’nın mezar taşında öldürüldüğüne dair bir işaret yoktur. Çünkü öldürülen kişiler için mezar taşlarında bunun belirtilmesi bir gelenektir.
Şu halde denilebilecek şudur ki Halit Ağa’nın ölümünün ardından, zaten vezir unvanı taşıyan Sıçanoğlu Memiş Ağa kardeşi Yakup ile beraber dedesinden ve amcasından kalan
ayanlık hakkını elde etmek istedi.
Halit Ağa’nın oğlu Mehmet ise Kumbasar oğlu ile işbirliği yaparak onları ortadan kaldırmaya çalıştı.
İleride görüleceği gibi Kumbasar oğlu Süleyman, Tuzcuoğluları Tahir ve Abdülkadir’e yardım ve yataklık etmiş, hatta onun ordusunda savaşmış bir kişiydi.
Her nedense Sıçanoğlullarından da fazla hoşlanmıyordu. İkisi birleşerek böyle bir oyun hazırladılar.
Halit Ağa’nın oğlu Mehmet Ağa da Sıçanoğluları’nın Trabzon’da olmasını fırsat bilerek konaklarını yaktı.
Ya da belki de babasının intikamını aldı.
Aslında olay bundan çok daha karışık. Fakat bu hikâyenin geniş detaylarını aşağıdaki başlıklarda ele almak ve burada Halit Ağa’nın hanedanlığından bahsetmek daha uygun olacaktır.
Halit Ağa’nın adını tespit edebildiğimiz Altı tane oğlu vardır. Mehmet Ağa, Reşit Ağa, Mahmut Ağa, Ahmet Ağa, Hacı Osman Ağa ve İbrahim Bey.
Mehmet Ağa belirttiğimiz gibi büyük olasılıkla Melmenat’taki Sıçanoğlu konağını asıl yakan kişidir5.
Hakkında çok fazla bilgi yoktur. Atina şeriye sicillerinden Halit Efendi adlı bir oğlunun olduğunu onun da Mehmet Ağa ve Rıfat Efendi adlı iki oğlunun olduğunu biliyoruz6.
Reşit Ağa 1854 senesinde Hemşin nahiye müdürlüğü yapmıştır7. Ali Ağa adlı bir oğlu ve ondan da Behzat Ağa adlı torunu olmuştur8.
Ahmet Ağa 1814 doğumludur. 1838’de Tepan köyünde imamlık yapmaktaydı9. 1857’de sağ olduğunu tespit edebildik10.
Hacı Osman Ağa ise 1808-1891 seneleri arasında yaşamıştır. 1838’de Sağirli köyünün imamı idi11. Karısı Mahbube Hatun, Çanevalı Sıçanoğlu Ömer Ağa’nın kızıdır ve Hacı Osman Ağa’nın ikisi erkek sekiz çocuğunun da anasıdır. Hacı Osman Ağa’nın Mustafa Şahin Ağa ve Mehmet Ağa (1853-1897) adlı iki oğlu vardır.
Mustafa Şahin Ağa Ortaköy’deki arazisinde ikamet etmektedir. Şevki adlı oğlu fakirin babası tarafından tanınmaktadır.
Hacı Osman Ağa’nın Badara haricinde Tepan, Bodullu ve Ortaköy’de de arazileri olduğunu, ömrünün sonlarına doğru kardeşleri Reşit ve İbrahim ile dönüşümlü olarak Badara camii imam hatipliği yaptığını, oğullarından Mehmet Ağa’nın babasının ölümünün ardından bu vazifeyi yine amcaları ile münavebeli olarak yaptığını onun ölümünden sonra da imamlık vazifesinin oğlu Ensar Efendi’ye geçtiğini ayrıca Enes Efendi adlı bir oğlu olduğunu yine şeriye sicillerinden öğreniyoruz.
Kızlarından Gülendam da Bulep Ulya köyünden Balta zadelerden biriyle evlidir12.
İbrahim Bey’e gelince, Halit Ağa’nın en küçük oğlu olmalıdır. Oğulları içinde “Bey” unvanını taşıyan sadece odur.
Genç İbrahim babası öldükten sonra Zuğa’da imamlık yapmaktaydı13.
1856 senesinde Batum ordusunda binbaşı olarak görev yaptı14.
Bu sebepten “Bey” unvanı verildi. Zira Osmanlı rütbe sisteminde “ağa” sadece köy ağalarına verilen bir unvan değil aynı zamanda yüzbaşı rütbesindeki subaylara da verilen bir unvandır.
Binbaşı-albay arasındaki subaylara “Bey” diye hitap edilir. Tıpkı general rütbesindeki subaylara “Paşa” diye hitap edildiği gibi.
İbrahim Bey, Batum ordusundaki başarılı kariyerine binaen 1856 senesinde rikab-ı hümayun kapıcıbaşılığı rütbesine terfi ettirildi15.
1858 senesinde de yine bu üstün hizmetlerinden dolayı üçüncü dereceden bir mecidiye nişanı ile de taltif edildi16.
İbrahim Bey bundan sonraki yaşantısını Badara’da sürdürmüş olmalıdır. Ölene kadar Badara camiinde kardeşleri ile dönüşümlü olarak imam-hatiplik yaptı17.
Mehmet Ali Bey ve Bektaş Ağa (1848-1905) adlı iki oğlu ve Fatma adlı bir kızı oldu. Bektaş Ağa da babasının ölümünün ardından onun camideki görevini üstlendi18.
İbrahim Bey’in mezarı, babasını mezarının az ilerisindedir:

Huve’l-Bâki
Beni kıl mağfiret ey rabb-i yezdan
Bihakk-ı arş-ı âzam nûr-u Kur’an
Gelip kabrim ziyaret eden ihvan
Ede ruhuma bir Fâtiha ihsan
Rikab-ı hümayun kapıcıbaşılarından
Halid Ağa-zâde merhum ve mağfur
İbrahim bey’in ruhiçün
1310 (1892)19


Abdülmecidin  Hlitağa'ya yazdığı Ferman 
Kaynak:Servet Güzey Arşivi

Halit Ağa’nın kardeşleri, Hacı Selim Ağa-zadeler olarak kendi serencamlarında devam ettiler.
Onlar da -belki de ağabeyleri sayesinde Hemşin hanedanından kabul edildiler. İdari görevlerde bulundular.
Bazen açıkta kalsalar da Recep Ağa gibi devlet kapısından kendilerine uygun bir iş için ricacı oldular20.
Görüleceği üzere, Halit Ağa da aynı Sıçan Hacı Hüseyin gibi belirli köylere hakim olmuştu.
Özellikle de Hemşin deresinin batı yakasındaki köylere. Badara zaten kendi yurduydu.
Bunun yanında Nefs-i Zuğa, Sağirli, Tepan, Bodullu ve Zuğa Ortaköy onun hakimiyetinde ya da bağdaşığı idi.
Hemşin kazasının kadim idare merkezi, bugün ilçe merkezi olan Salvizan ise onun tapulu malıydı.
Burada XX. asır ortalarına kadar Sıçanoğluları’nın arazisi yoktu.
Demek oluyor ki Halit Ağa bütün bir vadiye neredeyse hükmediyordu.
Hemşin’in geleneksel olarak beş vadiye ve vadilere dahil olmayan dört köye ayrıldığını düşünürsek bu oldukça iyi bir rakamdır.
Hemşin’in beşte biri neredeyse onun ve ailesinin idaresi altında idi.
Bunun tek istisnası Çaneva köyüdür. Badara’nın tam karşısında ve sırtını Üsküt dağına yani yayla yollarına dolayısıyla da İspir muvasalatına yaslamış olan Çaneva, az nüfusuna
rağmen geniş toprakları olan bir köydür ve “ağa köyüdür”.
Eskilerin dediği gibi “Çanevalı’ya kimse yan bakamaz21.
Sıçan Hacı Hüseyin’in, oğlu Ömer’i küçük yaşında oraya gönderdiğini yukarıda gördük.
Hacı Hüseyin bunu büyük ihtimal Halit Ağa’nın vadideki hakimiyetini kırmak için gerçekleştirmişti. Fakat Ömer küçük yaşta ne yapabilirdi ki?
Zaten rivayete göre abisi tarafından bir sepetin içerisinde gizlice getirilmişti.
Bunun sebebini bilebilecek ihtiyarlar maalesef çoktan dünya değiştirdi.
Fakat yine de bir rivayet şudur ki Çaneva’ya çok daha eski bir tarihte Of’tan geldikleri iddia edilen ve köyün en kalabalık sülalesi olan Çakıroğluları, burada Halit Ağa’nın adamlarıyla baş edememiş ve Sıçanoğlularını yardıma çağırmışlardır. Hatta köydeki en değerli arazilere sahip oldukları için de bu arazileri Sıçanoğluları’na bağışlamışlardır22.
Fakat küçük Ömer o yaşında Halit Ağa ve adamlarına hadlerini nasıl bildirecekti acaba?
Zaten öyle bir “had bildirme” de olmamış, Halit Ağa’nın mezkûr adamları yani Kobal’lar uzun bir müddet yani Ömer Ağa’nın oğulları büyüyene kadar Çaneva’da söz ve arazi sahibi olmuşlardır23.
Halit Ağa ve hanedanının yaptığı sadece arazileri ele geçirmek ve elde tutmak değildir.
Hasımları olan Sıçanoğluları ile de akrabalık kurmuşlardı. Yukarıda görüldüğü gibi Ömer Ağa’nın kızı Mahbube Hatun, Halit Ağa’nın oğlu Hacı Osman Ağa’nın ailesidir. Hatta Ömer
Ağa, Hacula adlı bir diğer kızını da Kobaloğlu Ali Ağa’ya vermiştir. Ayrıca Atina’ya bağlı Laz köylerinden de yine ileri gelen ailelere Halit Ağ azadeler kız vermiş ve almışlardır. Maksat, bölgenin idaresini daha fazla elde tutmak ve zamanla daha fazlasına sahip olmaktır.
Küçük yerlerde büyük savaşlar olmaz. Büyük savaşlar için geniş yerler ve kalabalık nüfus lazımdır.
Şu halde Osmanoğulları’nın Dulkadiroğlularından ya da Germiyanoğlularından kız alıp vermesi ve geçici bir barış sağlaması gibi Hemşin hanedanları da geçici barışlar sağlamak için birbirlerinden kız alıp vermişlerdir. Fakat On beşinci asırda Osmanoğulları diğer beylikleri bu barış ortamının getirdiği rehavet içinde teker teker yutarken, On dokuzuncu
asırda Hemşin hanedanları için aynı şey söz konusu olmamıştır. Olamazdı da. Çünkü dünya değişmektedir ve hiçbir zaman da eskisi gibi olmayacaktır.

1 Levent Ferahla yapılan görüşme
2 BOA D.BŞM.d.09364
3 BOA, Cevdet Tasnif-i Askeriye no: 211776
4 Rize Hemşin Yöresi Mezar taşları ve Kitabeleri, s. 36
5 BOA, HAT, 682
6 Atina Şeriye Sicili, 1477, s. 25
7 BOA, HAT, 1352/5281
8 Atina Şeriye Sicili, 1482, s. 201-202
9 BOA, NFS defter no. 1136, yaprak 8a-8b, defter no 1137, sayfa 12-14.
10 BOA, NFS Defter no 1136, yaprak 4b-5b, Defter no 1137, sayfa, 6-9
11 Atina Şeriye Sicili, 1482, s. 201-202
12 BOA, NFS d nr. 01136, yap. 2a
13 BOA, ADV, 131/13.
14 BOA, ADV, 131/13.
15 BOA, ADV, 131/13.
16 Atina Şeriye Sicili, no. 1480, s. 18
17 Atina Şeriye Sicili, , no. 1480, s. 18
18 Rize Hemşin Bölgesi osmanlı Mezar Taşları ve Kitabeleri, s. 37
19 BOA, MVL, 13/5
20 Remzi Bekar ile yapılan mülakat
21 Mustafa Çakır (Çolağın Mustafa) ile yapılan mülakat
22 Hemşin Tapu Defteri 1300/1881 s 1-2.
23 Hemşin Tapu Defteri 1300/1881 s 1-2.


SIÇANOĞLU MEMİŞ VE KUMBASAROĞLU SÜLEYMAN’IN TUHAF HİKÂYESİ

1814 senesinde Rize ve Hopa ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa devlete isyan etti. Hakim olduğu bölgenin irili ufaklı derebeylerini yanına alıp hatırı sayılır bir ordu toplayarak Trabzon’u işgal etti ve can düşmanı Trabzon valisi Haznedarzade Süleyman Paşa’yı şehirden kovdu.
Halbuki o gün can düşmanı olan Memiş ve Süleyman iyi arkadaştılar.
Tuzcuoğlu Memiş, Hopa ileri gelenlerinden Hamdi Bey’in oğlu ve Erzurum valisi Ahmed Paşa’nın yeğeni idi. A
krabalık bağlarının getirdiği imkanlarla kısa sürede hem idari hem askeri manada yükselmiş, halka ve ileri gelenlere faizle borç vererek zenginleşmiş ve Karadeniz kıyılarındaki Faş ve Anapa kalelerine yapılan seferlere katılarak ünlenmiş, devletin güvenini kazanmıştı.
Haznerdarzade Süleyman ise Canik valisi Canikli Ali Paşa’nın haznedarının oğluydu. O da kısa sürede yükselerek ehemmiyetli mevkilere gelmişti. Lakin mevkii Tuzcuoğlu’ndan
yüksek değildi. Hatta Faş kalesine sefere giderken ondan birkaç kere borç almıştı. Askeri olarak da idari olarak da Memiş kadar rütbeli değildi.
O, Canikli’nin haznedarının oğluydu.
Memiş gibi “aristokrat” değildi. Ama talihin cilvesi 1812’de Trabzon valisi olup, Memiş’in fevkine yükseldi. İşte Memiş’in kafası o zaman attı. İsyan etti.
Emrindeki derebeylerini toplayıp Trabzon’u işgal ve can düşmanını şehirden def etti. Kendi sonunu da böylece hazırlamış oldu. Çünkü şehirden çıkan Haznaderzade Süleyman, doğrudan memleketi olan Giresun ve Canik taraflarına oradan da Gümüşhane’ye geçerek ordu topladı, merkezi devletin desteğini de elbette ki yanına alarak Trabzon’a girdi. Memiş’i Of’a sürdü ve orada uzun müsademelerden sonra yakalayıp idam etti.
Memiş’in isyanı 1816’da kafasının kesilmesiyle son buldu1.
Aslında Tuzcuoğlu Memiş hakim olduğu bölgede çok da sevilen bir adam değildi.
Onun hakkında anlatılan şu hikaye karakterini ve nasıl bir zorba olduğunu çok iyi anlatır:
Vergi topladığı köylere bizzat atının sırtında giden Memiş Ağa bir gün yine bir köye gittiğinde yaşlı bir köylü oğlunun serkeşliğinden şikayet ederek ona bir az nasihat etmesini ve terbiye vermesini ister. Memiş Ağa, oğlanı yakalatıp en yakın ağaca asarak idam eder.
Köylü elbette feryat figan Ağa’ya niçin böyle yaptığını kendisinin ondan sadece oğlunu terbiye etmesini istediğini söyleyince şu cevabı verir; benim terbiye usulüm budur, 
Başka terbiye yolu bilmem2.
Osmanlı devletinin son asrında yetişen en büyük devlet adamlarından ve tarh yazarlarından Ahmed Cevdet Paşa da buna benzer olaylardan, Memiş Ağa’nın halka zulmettiğinden
ve haksız yere vergi topladığından kısaca bahseder3.
Elimizde, muhtemelen Cevdet Paşa’nın da gördüğü bir şikayet mektubu var.
Mektub, Hemşin’in o devirdeki ayanı Hacı Hüseyinzade (Sıçanoğlu) Mehmet Ağa adına naib İbrahim tarafından 1225/1810 tarihinde yazılmış.
Bu belgede kısaca Rize muhafızı Tuzcuoğlu Memiş ve oğullarının, Hemşin mukataasını Hacı Hüseyin-zade (Sıçanoğlu) Mehmet Ağa’nın elinden aldıklarını ve Hemşinliler’in
verdiği balmumu vergisini iki katına çıkardıklarını söyleyip şikayetçi olduktan başka Hemşinliler’in zaten fakr u zaruret içinde olduklarını, bu vergiyi ödemeye güç yetiremediklerini beyan ederek eskiden olduğu gibi Hacı Hüseyinzade (Sıçanoğlu) Mehmet Ağa’nın vergi toplayıcısı olmasını, verginin de eski mikdarında alınmasını talep etmektedir.
Hasılı, Matbah-ı Amire’nin balmumu ihtiyacını karşılamak payitaht için daha elzemdir ve Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın vergiyi arttırması onlar için çok mühim değildir.
Tuzcuoğlu yerinde bırakılır, onun koyduğu vergi matrahında bir indirime gidilmez4.
Burada, Sıçanoğlu Mehmet Ağa’dan ve sülalesinden kısaca bahsetmek gerekecektir.
Sıçanoğlu Mehmet, Hemşin’de “Sıçan” lakabıyla nam salan ve Hemşin’e öldüğü tarih olan 1799’a5 kadar ayanlık eden Hacı Hüseyin Ağa’nın oğludur.
Hacı Hüseyin ağa’nın pek çok oğlu vardır ve bunlar Hemşin merkeziyle Atina köyleri arasında kalan Çingit ve Mermenat köyleri ile Hemşin merkezde sayılan Çaneva köyünün hakimleridir.
Mehmet
Ağa da babasının ölümünden sonra Hemşin ayanlığına geçmiştir.
Mehmet Ağa’nın ne zaman öldüğü belli değildir. Anlaşıldığı kadarıyla Tuzcuoğlu Memiş ile olan anlaşmazlığı sebebiyle yukarıdaki şikayetnameden kısa bir süre sonra belki de isyan sırasında ortadan kaldırıldığı düşünülebilir.
Mehmet Ağa’dan sonra Hemşin ayanlığına Badara ve Ortaköy hakimi Hacı Selim ağazade Halid Ağa geçer.
Halid Ağa’nın Tuzcuoğlu isyanında fiilen bulunduğuna dair bir kayıt elimizde yok ise de Sıçanoğulları ile pek geçinemeyen bir kişinin ayan olmasında Tuzcuoğlu’nun bir etkisinin
olduğu su götürmez gibi görünmektedir.
Halid Ağa, ayanlığı Sıçanoğlu’ndan almak için yörenin en büyük kuvveti ile beraber olmak durumunda kalmış ve 1832’de ölene kadar bu görevi bırakmamıştır.
Lakin elimizdeki bir başka belge, Halid Ağa’nın kendi soyundan olmayan başka bir halefinin olduğunu neredeyse ilan etmektedir: Sıçanoğlu Memiş Ağa.
Bu belge 1828 tarihli bir vergi senedidir ve altında Halid Ağa’nın mührü bulunan bu belgede Sıçanoğlu Memiş ağa “Vezir” olarak nitelendirilmekte olup Halid Ağa’nın mührünün
yanında mührü vardır6.
Sıçanoğlu Memiş ağa, Mehmet Ağa’nın yeğenidir. Babası, Hakkında bir bilgi sahibi olamadığımız Ali Ağa’dır.
Bu Memiş ağa, hakkında hala daha Hemşin’de türküler söylenen, efsanelere konu olan Memiş ağa’dır.
Sıçanoğlu Memiş deyince bugün hâlâ daha akan dereler durur, yamaçlardan bulutlar dağılır, kurtlar kuzuları ellemez, kuzular korkudan melemez olur.
Bugün dahi Hemşinli “halalar” Sıçanoğlu Memiş Ağa’nın adını duyunca irkilmekte, onun hakkında ninelerinden duydukları rivayetleri anlatmaktadırlar.
O Memiş Ağa ki Zilkale’den Furtuna Deresi’ne atlamış yüze yüze Ardeşen’den çıkmıştır.
O Memiş Ağa ki aynalı martinle gezer, arkadan yaklaşan düşmanlarını, omuzundaki tüfeğinin aynasından görür, o aynadan nişan alır ve haklarmış.
O Memiş Ağa ki Sıçanoğlu Memiş aldı benim canimi…
diye başlayan türkülere konu olmuştur.
İşte bu Memiş Ağa vezir iken, Halid Ağa 1832’de ölünce ayanlığa oğlu Reşid Ağa geçer, diğer bir ayan da Senoz tarafından Kara Alizade Süleyman Ağa’dır.
Bu sonuncusu aynı zamanda kaptan-ı derya ve bilahare sadrazam olan Mehmed Ali Paşa’nın akrabasındandır.
Peki ne olmuştur da Sıçanoğlu Memiş, “doğuştan hakkı” olan ayanlığa geçememiştir?
Bu, onun Kumbasaroğlu Süleyman, Tuzcuoğlu Memiş’in torunları, Tarabzon valisi Haznedarzade Osman ve elbetteki Osmanlı devlet-i Aliyyesi ile olan gizli ilişkilerinde yatmaktadır.
Kumbasaroğlu Süleyman üzerinde ayrıca durulması gereken bir kişidir. Süleyman Ağa, Hemşin’in merkeze uzak Cimil bölgesinde hakim olan Kumbasaroğulları sülalesindendi.
Akrabasından Kumbasaroğlu Genç Ağa, Tuzcuoğlu Memiş’in isyanına katılmıştı7.
Kumbasaroğlu Süleyman da 3. Tuzcuoğlu isyanı olarak bilinen ve 1832-1834 senelerinde Tuzcuoğlu Memiş’in yeğenleri Tahir, Abdülkadir ve Abdülaziz’in çıkarttıkları isyana katıldı.
Bayburt civarında katıldığı bir müsademede esir edilir8.
Fakat Kumbasaroğlu’nun tek suçu bu değildi.
O, ayanlığı alamayan ve tehlikeli ilişkilere giren Sıçanoğlu Memiş ile beraber hareket etmiş, Tuzcuoğlu Tahir gibi şakileri saklamış, en önemlisi de Damad-ı Şehriyari Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa’nın amcası Mustafa Ağa’yı asarak idam etmişti.
Çıkartılan fermanda Süleyman ve Memiş’in mütegallibeden oldukları, Tuzcuoğlu’na yardım ve yataklık ettikleri ayrıca belirtilmektedir.
Acilen yakalanmaları emredilmekte ve en ağır cezaya çarptırılmaları istenmektedir9.
Kumbasaroğlu Süleyman ve Sıçanoğlu Memiş nihayetinde yakalanırlar. Kumbasaroğlu yukarıda da belirtildiği gibi idama mahkum edilir. Sonra bu idam, Süleyman’ın İstanbul
Ayasofya Medresesinde dersiam olan bir akrabasının araya girmesiyle küreğe çevrilir, önce İstanbul’a sonra da Kütahya’ya sürgün edilir10.
Sıçanoğlu Memiş’e gelince; onun hikayesi daha farklı cereyan eder. 1834 senesine ait bir belge onun hikayesini anlatmaktadır.
Belge Trabzon vilayetinin o tarihteki valisi Haznedarzade Osman Paşa’nın bizzat mühür bastığı bir dilekçedir.
İstanbul’a, Bab-ı Ali’ye hitaben yazılmıştır.
Belgenin tam metni ve tercümesi şöyledir:
Devletlü atıfetlü necabetlü mürüvvetlü sena el-hümem mekarı müşim efendim hazretleri
Hemşin kazası ahalisinden Fare-zade Memiş Ağa ve Yakup Ağa’nın hilaf-ı rıza-yı ali hareketlerine mebni li ecli’t-tedib Trabzon’a nefy ve tağribleri sahife pira-yı sudur olan
ferman-ı celil el-şan hazret-i kiti sitani iktizası üzere merkumların mahallinden ahz ile medine-i mezburede icla olduklarından başka kaza-yı mezkurda olan konakları ve sair sekeneleri hini vücudeleri izzetlü Mehmet Ağa marifetiyle ihrak ve hake beraber hedm ve harab olunmuş idüki vareste irtiyab malum-i samileri olan mevaddan olup merkuman
kulları münfiyen Trabzon’da ikamet üzere iken küçük biraderi Yakup Ağa emraz-ı vebadan fevt olmuş ve merkum Memiş Ağa dahi mağdur ve mübtela-yı sefalet ve zucret
olduğu mesellü Hemşin’de olan ayal ve evladı beriyelerde ve ağaç sayelerinde aç ve muhtaç vakit geçirmekde iseler de şita takrib vusul üzere olduğundan badelyevm beriye
ve taht-ı şecerde durulmak mümkün olamayıp behemehal beriyede sığınmaya muhtaç oldukları aşikar ve yanlarında ricalden bir mahremleri olmadığından ve kendüleri dahi ol vechile mazhar-ı muamele-i tedib olarak bigane ve kabilesi taraflarından bilmülahaza iltifat olamadığından bir i beya babında afitab ve hizane olup himmet şayan idükleri
bedihi ve… merkum Yakup Ağa fevt olup Memiş Ağa ise elyevm meyyit müteharrik hükmüne varmış olduğundan ıslah-ı nefs ile ez her cihet rahm ve şefkat-ı şahaneye sezavar
bulunmuş olduğu muhat-ı ilmü alileri buyuruldukda evlad ü ayaline merhameten ve kendünün mağduriyetine şefkaten kaydu menfadan afv ve ıtlakıyle badema arz ve edebiyle mukayyed olarak ibraz-ı havs muhadenet olmuştur…
muma ileyh kulları hakkında müsaafe kerimleri biyedi yerfa ve mebzul buyurulmak temennası zeria-yı ibraz havsı muhadenet mansusum olmuşdur inşaallahu teala ledelisad elvusul ber muktezayı şime-i muhas şümulmuma ileyh kulları hakkında musaafa kerimleri biyed-i yerfa ve mebzul buyurulmak vabestesince behiyye-i …dir efendim.
Fi 13 … sene 53. Seyyid Osman
Verilen ferman kaydı (merkumlar mahall-i menfaları olan Trabzon’a vasıl olduklarını natık
…. Ba ferman-ı ali şerh verildi 8 şevval 52)
Trabzon valisi vezirim Osman Paşa iclaliye ve Trabzon naibine ki Gönye sancağı dahilinde kain Hemşin kazası sakinlerinden Fare-zade Memiş ve Yakup nam şahıslar kendü halerinde olmayup kaza-yı mezbur ahalisini rencideden hali olmadıkları ahali-yi mezkure tarafından inha ve istirham olunmuş olduğundan ve kamet-i merahimsimat-i mülükanem vedia cenab-ı kibriya olarak fukara ve züefanın kaffeten rencide ve taaddiden vikayeleriyle saye-i merahimvaye-i mülükanemde her türlü asayiş ve istirahatleri matlub ve mültezim-i şahanem idükine mebni merkumanın fima dab kaza-yı mezbura ayak basmamak şartıyla Trabzon’a fakd ve nefiyelri hususuna irade-i seniye-i tacdaraneme müteallik olarak olbabda emrü hümayun şevketmakrun şahanem mehabetriz sünuh ve sudur olmağla mantuk münifi üzere Trabzon’a nefyi vücud olunmaları babında fi evvel-i Şevval sene 52 tarihinde11 Trabzon Valisi Osman Paşa’nın, 1253 senesinde Farezade Memiş Ağa hakkında yazdığı arzuhaldir.
Arzuhalin altına 1252 senesinde verilen ferman da kaydedilmiştir.
Belgenin bugünki Türkçe’e özeti ise şöyledir: "Hemşin kazası ahalisinden Farezade12 Memiş Ağa ve Yakup Ağa biraderler şeriat ve örf hilafına hareket ederek kaza dahilinde fesat çıkardıkları ve halka eziyet ettikleri için Hemşin ahalisinin şikayeti ile Trabzon’a sürülmüşler ve orada oturmaya mecbur edilmişlerdir. Bu sürgün esnasında Yakup Ağa vebadan ölmüş, Memiş Ağa ise perişan hale gelmiştir.
Bunun yanında Hemşin’de buluna konakları ve diğer emlakleri Mehmet Ağa tarafından yakılıp yıkılmış, aileleri perişan olmuş açıkta ve korumasız kalmıştır. Hem ailelerinin müdafaası için hem de artık pişman olan Memiş Ağa’nın geri dönme izni için bu arzuhal Trabzon valisi (Haznedarzade) Osman Paşa tarafından yazılmıştır."
Şu hususu tekrar belirtelim: Haznedarzade Osman Paşa, Tuzcuoğullarının baş düşmanıydı.
Bütün Tuzcuoğlu isyanları onun ve babasının Trabzon valisi olmasına karşı çıkartılmış isyanlardı13.
Sıçanoğlu Memiş de yukarıdaki belgelerde gördüğümüz gibi Tuzcuoğlu’na, Halit Ağa ve Kumbasaroğlu Süleyman gibi yardım etmişti.
Şu halde can düşmanlarının kurtulması için vali Osman Paşa neden aracı olsun ki?
Siyaset, iktidar mücadelesidir ve iktidar mücadelesi her zaman oyun içinde oyun oynamayı gerektirir.
Sıçanoğlu Memiş burada en büyük oyunu oynayan kişiydi.
Taraflar arasında en yeteneklisi, en kurnazı, en zekisi idi.
Yirmi yıl boyunca, amcası Mehmet Ağa’nın elinden ayanlık alındığı andan beri beklemiş, sabırla ağlarını örmüş, çok ince bir siyaset gütmüştü.
Tuzcuoğulları ile baş etmeye, onların desteklediği Halit Ağa ve yardımcıları Kumbasaroğlu’na karşı tek başına yapacağı bir şey yoktu.
Fakat, şurası muhakkak ki onun ailesi ayanlığı Hemşin’e getiren aileydi.
İlk ayan dedesi Sıçan Hacı Hüseyin’di. Aile büyük bir ihtimalle devlet tarafından o bölgeye yerleştirilmiş, öyle olmasa bile her zaman devletin yanında saf tutmuş, bir şekilde
Devlet-i Al-i Osman’ın Hemşin’deki “sol kolu” olmuştu. Yani devletin adamı olmuştu.
Bu yüzden ikili oynamış, görünüşte Tuzcuoğlu’na yardım ediyor görünürken içerden devletle ve vali Haznedarzade Osman Paşa ile temas halinde olmuş, onların dedikleri gibi hareket etmişti.
Tuzcuoğlu gailesinin ortadan kaldırılmasından sonra ki Halit Ağa da bu sırada ölmüştü ilk olarak Kumbasaroğlu’nu saf dışı etmişti.
Cinayet Kumbasaroğlu’nun üstüne kalmıştı. O, Hemşin’den uzaklaştırılmıştı.
Belgedeki bazı ibareler dikkat çekicidir. Memiş Ağa’nın kardeşi Yakup Ağa’nın 1834’te Trabzon’da vebadan öldüğü söylenmektedir.
Halbuki Yakup Ağa yukarıda adı geçen nüfus defterinde 1838 senesinde sağ ve ağabeyinin yanındadır. Hatta bir de iki yaşında oğlu vardır.
Uzak mesafelerden devlet otoritesini kandırmak kolay olmuştur her zaman, ya da şöyle diyelim devlet otoritesi işine gelen bazı masum yalanlara göz yummuştur.
Yakup Ağa ölmemiştir. Memiş Ağa ile Trabzon valisi arasında nasıl konuşmalar geçti ve neler planlandı bilemiyoruz. Ama o sırada Mehmet Ağa adlı birinin bu iki kardeşin Melmenat’taki konağını yaktığı belgede geçmektedir.Halit Ağa’dan bahsettiğimiz bölümde de bu isimden bahsetmiştik.
Bu kişi Halit Ağa’nın oğlu Mehmet Ağa olmalıdır. Şu halde resmi af çıkana kadar Yakup öldü bilinerek gizlice Hemşin’e gönderilmeli ve “kundakçı” Mehmet Ağa’nın işi bitirilmelidir.
Çingit köylülerinin Halit Ağa olarak bildikleri “Sıçanoğlu konağını yakan kişi” onun oğlu Mehmet’tir. Bunun böyle olduğu belgeden açıkça anlaşılıyor.
Onun işi de gizlice Hemşin’e giden Yakup tarafından halledilecektir. Şu halde geriye sadece resmi af kalmaktadır.
Resmi af, Trabzon valisi Haznedarzade Osman Paşa’nın bizzat yazdığı bu dilekçe sayesinde gerçekleşir ve Sıçanoğlu Memiş Ağa, Sıçanoğlu hanedanlığının ve Hemşin’in son ayanı olarak muzaffer bir şekilde Hemşin’e geri döner.
Melmenat’taki yeni inşa ettirdiği konağına yerleşir. Dedesinin tahtına tekrar oturmuş, amcasının ve ailesinin intikamını almış ve bu kurtlar sofrasındaki payını bileğinin hakkıyla kazanmıştır.
Halit Ağa hanedanlığı en azından o an için Hemşin idaresinde hak iddia edemeyecek hale getirilmiş, Kumbasaroğlu Süleyman ortadan kaldırılmıştır.
Sıçanoğlu Memiş ailenin bir kısmını Cimil’e, Hala’ya ve Mollaveyis’e göndermiştir.
Bunlar her ne kadar o köylerde bir hakimiyet sağlayamasalar da yörede Sıçanoğulları’nın varlığını zihinlere yerleştirmişlerdir.
Halit Ağa’nın köyü Badara’nın karşısında ise zaten Sıçanoğulları’nın kalesi olan Çaneva vardır.
Sıçan Hacı Hüseyin’in en küçük oğlu Ömer Ağa burada mukimdir.
Sıçanoğlu Memiş ona yardımcı olarak kardeşi Hasan’ın oğlu Ali Ağa’yı da Çaneva’ya gönderir. Böylece Sıçanoğlu sülalesi Zuğa, Fırtına, Hala ve Cimil vadilerinde söz sahibi olmuştur. Memiş Ağa, resmen imparatorluğunu kurmuştur.
Her ne kadar ayanlık onun ölümü ile bitecek, nahiye müdürlerinin devri başlayacak ve Sıçanoğullarının yanında Halit Ağaoğulları, Kara Alioğulları gibi sülalelerden şahıslar da nahiye müdürlüğü yapacak olsalar da en azından Memiş Ağa belgelerde geçen “büyük” lakabını sonuna kadar haketmiş olarak bu dünyadan göçüp gidecektir.
Ardında hala söylenen türküler ve efsaneler bırakarak.

1 Münir Aktepe, “Tuzcuoğulları İsyanı”, Tarih Dergisi, 05-06, s. 21-52
2 Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz’de Bir Derebeyi Ailesi Sarı Alizadeler Sarallar, Trabzon, 2006, s. 72-73.
3 Cevdet Paşa, Tarih, İstanbul, 1309, c. X, s. 219.
4 BOA Ali Emiri, 5029/11
5 Serdar Bekar-Veysel Atacan, Rize Hemşin Yöresi Osmanlı Mezar Taşları ve Kitabeleri, Ankara, 2000, s. 12
6 BOA D.BŞM.d.09364
7 Mehmet Bilgin, a.g.e. s. 70
8 Münir Aktepe, a.g.m., s. 48.
9 BOA, HAT, nr. 0513
10 BOA, HAT, 1325/51672
11 HAT 682/33203-A
12 Farezade (Fareoğlu), “Sıçanoğlu” isminin devlet teamüllerine ve yazı diline uygun olarak kibarlaştırılmış şeklidir.
13 Münir Aktepe, a.g.m.

 Kaynak: Kalif Dergisi 2- Sayfa 45