HADİG GERÇEĞİ
2011 yılında Hadig’in ilk şubesi açıldığında şahsım adına çok sevinmiştim. Çünkü uzun uğraşların ardından nihayet Hopa Hemşinlileri adına bir dernek kurulmuştu. Ayrıca derneğin İstanbul’da kurulması kültür çalışmalarını yakından izleme olanağı sunuyordu. Zira bu dönemde Hemşince dili ve grameri üzerine bir kitap yazıyordum. Dolayısıyla derneğin kurulması kitabın tanıtımı için bana avantaj sağlıyordu. Bu yüzden kurucu üye olmasam da istişare toplantılarına katılmıştım ve derneğe üye olmuştum.
Sonraki süreçte bir yandan kitabı bitirmek için çalışıyordum bir yandan da fırsat buldukça dernek çalışmalarına katılıyordum. Dernek kurucuları içerisinde olan Hikmet Akçiçek’e, Hemşince üzerine bir kitap yazdığımı söylemiştim. Çok ilgilendi ve zaman zaman kitap ve içeriği hakkında sorular soruyor ve kitap hakkında konuşuyorduk. Doğrusu oda merakla kitabın yayınlanmasını bekliyordu. Bana kitap yayınlandığında dernekte bir söyleşi yaparız demişti.
Yaklaşık bir yıl sonra kitabı tamamladım. Kitap 2012 yılın da Chiviyazıları yayınevi tarafından yayınlandı. Buraya kadar her şey olağan seyrinde ilerlemişti. Dernek çalışmalarında kimliğimizle ilgili öyle detaylı konular pek gündeme gelmiyordu. Daha ziyade bir taraftan sosyal etkinlikler düzenleniyor ve Hemşinli sanatçıların katıldığı konserler yapılıyordu, diğer yandan da, tulum, kaval ve yaylacılık geleneği üzerine çalışmalar yapılıyordu.
Ben kitabı okura sunma çalışmaları içerisindeyken aynı zaman da bana teklif edilen söyleşi için de hazırlanmaya başlamıştım.
DERNEK ÇALIŞMALARINDA FARKLILAŞMALAR…
Fakat bu süreçlerde garip bir şekilde dernek çalışmalarının farklı bir yöne kaydığını da gözlemlemeye başlamıştım. Öyle ki sanki bu dernek; Hemşinliler adına kurulmamış izlenimi verecekmiş gibi ilgili ilgisiz bazı konular gündeme getiriliyor ve tartışılıyor, Diğer yandan da bu tartışmalar ustaca kurgularla, kültürel çalışmaların parçası gibi lanse ediliyordu. Fakat Hadig henüz yeni kurulmuştu ve dernekte sol eğilim ön planda olduğundan, olup biteni, sol bakışın içinde değerlendirmeye ve abartılı bulsam da olağan karşılamaya çalışıyordum.
Bu durum yazdığım kitap için söyleşi yapılana dek sürdü. Kitap yayınlandıktan yaklaşık bir yıl sonra söyleşi tarihi belirlenmiş ve Hadig’in sayfasında açıklanmıştı. Hatta facebook sayfasında pek çok kişi özellikle katılacağını yazmıştı. O dönemde Sayın Mehmet Altunkaya dernek başkanıydı. Söyleşiye katılması için kendisinden özellikle ricada bulunmuştum ve oda mutlaka katılacağını belirtmişti.
Ayrıca dernek toplantılarında da pek çok kişi bu söyleşiye katılacaklarını söylüyorlardı. Sonuçta bu kitap Hemşince dili ve grameri üzerine yazılan ilk kitaptı. Bu açıdan söyleşiye katılmak önemliydi veya öyle olması gerekirdi….
SÖYLEŞİ GÜNÜ…
Nihayet söyleşi tarihi geldi çattı. Tesadüfen abim ve yengem o tarihte İstanbul’da benim yanımdaydı. Diğer tanıdıklarla birlikte sekiz on kişi Taksim’e gittik. Tabi tabloya göre dernek kalabalık olacağından heyecanlıydım ve konuşmacı olarak söylemem gerekenleri düşünüyordum.
Derneğe çıktığımızda dernek bomboştu. Başkan da dahil olmak üzere, ne yönetimden nede dernek üyelerinden 3-4 kişi dışında hiç kimse yoktu dernekte. Sanki özellikle organize edilmiş gibi gözüküyordu.Benim yanımda gelenler olmasa yapılması gerekenin belliydi fakat hiç olmazsa başkanın ve bazı kişilerin gelebileceğini düşünerek sustum.Tabi gelen giden olmadı. Böylece Hikmet Akçiçek’in sunumuyla söyleşiye başladık.
Benim yanımdakilerin dışında gelenler tamamen şu an için ermenici denilen ve adeta hemşinlileri ermeni yapmak için şimdi doludizgin koşturduklarına şahit olduğum birkaç kişiydi.
Kitap için ben uzun bir zamandır çalışmış ve hakikaten çok emek vermiştim. Kitabı beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama bir emek verilmişse buna saygı gösterilmesi gerekir diye düşünüyorum fakat bu arkadaşlar belli ki hazırlıklı gelmişler. Söyleşi başlar başlamaz beni soru yağmuruna tutmaya ve eleştiri yapmaya başladılar.
Sorular da enteresandı;
Akademisyen değilmişim. neden kitap yazıyormuşum.
Bu kitabı yazarken neden Ermenice alfabe ve sözlük incelememişim.
Bert Vaux okumadan neden yazmışım gibi bana göre son derece saçma ve konu ile alakası olmayan soruları soruyorlardı.
İşin enteresan tarafı da bunu diyenin bizimkiler, yani Hadik'çiler olması ve tartışmanın Hemşin kültürünü araştırmak için kurulan bir dernekte oluyor olmasıydı ve şaka gibiydi. Ama gerçek ti.
Sözlerime başlarken öncelikle amatör olduğumu ve dil bilimci olmadığımı belirttiğim konuşmam da ayrıca Türkçe ve Hemşince dışında bir dil bilmediğimi de ifade etmiştim. Ama işin komik tarafı beni eleştirenlerin de bunlardan başka dil bilmediğini biliyorum.
Ayrıca Hemşinceyi anlatmak için neden Ermenice ve de Ermeni alfabesini bilmem gerektiğini de anlayamamıştım. Ne okursam okuyayım Ermeniceyi anlamamın mümkün olmadığı, Hele alfabesini anlamamın küllüm imkansız olduğu bir ortamda, bu alfabeyi öğreneceğim, üstüne bir de Hemşince’yi bu alfabe ile mi anlatacağım……., (Şimdi yapanları görünce artık neden sorusunu sormuyor ve şaşırmıyorum)
Ben Türkçe dilbilgisi kitaplarını inceledim ve Hemşince ile karşılaştırdım sonrada ortaya yazdığım kitap çıktı. Bu kadar basit.
Kitap üzerinden her türlü eleştiriye açık olduğum halde beni başka konular ile küçük düşürmeye çalıştıkları bu organize toplantıyı ne için yaptıklarını şimdi daha net anlamaktayım.
Katılımcılardan biri bana küstahça “Siz kimsiniz de Hemşince üzerine kitap yazıyorsunuz” demişti. Cevap galiba buradadır.
Sanırım başka söze gerek yok…. Dernekte kitabı tanıtım amacıyla bir söyleşi yapılmamış, tam tersi
kitabı kadük kılmak için açık şekilde bir kurgu yapılmıştı. Hataları ve eksikleri olsa da kitap da ortaya koyulan tespitler doğrudur. Fakat enteresan olan Hemşin kültürü adına kurulmuş olan bir derneğin bu tespitleri reddetmesi ve kitabı önemsizleştirmek için dernek çatısı altında bir operasyon yapmasıydı.
GERÇEK HADİG NEDİR…
Hadig kurulacağı zaman yapılan toplantılara pek çok insan katılmıştı. Yukarıda yazdığım gibi bu toplantıların çoğuna bende katılmıştım. Şimdi anlıyorum ki aslında toplantıya katılan ve güya homojen bir yapı oluşturulmaya çalışılmasına rağmen Hadig denilen derneğin yapısı, şekli, şemali önceden çizilmiş belki adı bile belirlenmişti. Hatta yönetime seçilecek kişilerde belirlenmişti. Dolayısıyla derneğin amacı, tüzüğü faaliyet alanı vs. daha dernek kurulmadan belirlenmişti. Çünkü o yönetime seçilen kişilerin neredeyse tamamı sonradan (aslında baştan beri) hızlı Ermenici oldular ve ermeni propagandalarında son sürat gitmektedirler.
Hadig şu anda Ermenici bir dernek görüntüsündedir hatta öyledir.
HEMŞİNCE URAL - ALTAY DİL GURUBUNDADIR…
Araştırmalarım esnasında tespit ettiğim en önemli olgu Hemşince'nin Ural - Altay dil gurubundan olmasıdır. Eleştirilerin dozajını bu tespit oluşturuyordu. Çünkü Hadig; Hemşinlileri Ermeni yapmaya ve Hemşince' yi de Ermeniceye bağlamaya çalışıyordu, fakat Ermenice, Hint-Avrupa dil gurubundaydı. Ermenicenin arkaik bir diyalekti denilen Hemşince ise, Ural-Altay dil gurubunda. İki dil arasındaki bu fark Hemşinlileri Ermeni yapmaya çalışan bu arkadaşların tüm planlarını bozmaktaydı.
Genede Hadig, ne bu çalışmalardan vazgeçti ne de Ermenicilik oynamaktan. Kitap bir yandan eleştirilirken diğer yandan elde ettiğim tespitler doğru olduğundan eleştirenler dahi tespitlerimi kabul ediyordu. Çünkü bir dilin bir tane grameri olur ve hiçbir şekilde bunu değiştirmek mümkün değildir. Gerçi benim bu kitap için TDK dan yardım aldığımı hatta kitabı TDK’nun yazdığını söyleyenler dahi vardı ama bazı arkadaşlar halen bu dilin Hint - Avrupa dil gurubunda olduğunu iddia ediyor ve Hemşince öğretiyoruz adı altında resmen Ermenice öğretiyorlar millete.
Bu tarihten sonra Hadig artık benim derneğim değildi ama yinede Hemşin kimliği tartışılan bir olgu olarak Hadig’in gündemi olduğundan derneğe gitmeye devam ettim. Orada bazı kişilerle konuyu defaten tartıştık, fakat nafile bir çabaydı benimki. Sonunda bende vazgeçtim ve dernekle bağımı kopardım.
SOSYAL MEDYADA TARTIŞMALAR…
Hadig faaliyete geçer geçmez sosyal medyayı hemen kullanmaya başladı. Sayfanın faaliyete geçmesiyle tartışmalarda hemen peşi sıra gelmeye başladı.
Çok yoğun bir şekilde taraflı yayınlara sayfasında müsaade eden ve yayınlayanları bünyesinde himaye eden sayfa ne hikmetse karşı yönde hiçbir yayına müsaade etmiyor ve kişileri de seri şekilde ırkçılık suçlaması ile sayfa dışına atıyordu.
Hadigin kendi sayfasında, Hemşinlilerin Amaduni olduğu, Amaduni’lerinde Ermeni olduğu yazmaktadır. Hadigin sosyal medya sayfasında ise yayın tüzüğüne benzer bir açıklama var. “ Hadig imzası taşımayan yorum yada paylaşımlar Hadig’i bağlamaz”. Sosyal medyada aleni şekilde Ermeni’cilik oynanıyor ve bu yöndeki tüm yayınlar yayınlanıyor fakat Hadig’i bağlamıyor.
Sonuçta Hadig diye biri yok. Dolayısıyla kimsenin muhatabı da değil…
HADİG İLE SON TOPLANTI…
Hadig kurulurken yapılan toplantılar daha evvelde belirttiğim gibi laf olsun diye yapılmaktaydı ve benim dernekten yediğim ilk kazıktı. İkinci kazık ise kitap ile ilgili söyleşide oldu. Üçüncü kazık ise sahte bir yönetim seçimi ile oldu. Şöyle ki; derneğin taraflı tutumu nedeniyle toplumda aşırı tepki gördüğü bir dönemde yönetimin yeniden seçilmesi yönünde bir karar alındı. Toplumun genel tepkisi nedeniyle yapılacak seçim için çözüm arayışı içeren birkaç toplantı yapılmıştı. Toplantıya katılan kişiler derneğe müthiş tepki gösteriyor feveran ediyorlardı. Toplantıya katılan hiç kimse mevcut yönetimin yerinde kalmasını istemiyordu. Çok eleştiri alan Dernek çalışmalarındaki Hemşin karşıtı çalışmaları önlemek veya en azından bir çerçeve içinde tutmak ve bu çalışmaları yakından takip etmek amacıyla bende yönetime seçilmek için başvuruda bulundum.
O günlerde dernek dışında da Hemşinliler Hizmet Vakfı kuruluyordu. Hadig bu vakfın kuruluşunda da bir şekil de mevcuttu. Dernek seçimine az bir zaman kala o zamanki dernek başkanı istifa ederek vakıf yönetimine başkan yardımcısı olarak girdi.
Yönetim seçildikten Bir hafta sonra değerlendirme toplantısı yapıldı. Oda ne ? Masanın baş köşesinde dernekle ilgili hiçbir alanda ismi geçmeyen ve toplumdan en çok tepki gören kişi oturuyordu. Oysa seçim yapıldığı zaman dernekle ilgili hiçbir alanda ismi yoktu.Ama baş masada oturuyordu. Sonrasın damı ?
Dernek yönetiminde olacaksam bende adayım diye bildirmeme ve kabul etmelerine rağmen beni Kültür Çalışması bilmem ne kuruluna YEDEK üye olarak seçmişler ve bir şekilde devre dışı bırakmışlardı.
Sonrası ise malum, şimdiki Hadig’i izliyoruz.
HEMŞİNCE DİYE ERMENİCE ÖĞRETİYORLAR…
Hadig ve bazı üyeleri Hemşinlileri ermeni yapmaya çalışan tüm konferanslara katılıyor, seyahatlere Rusya ve Erivanlara gidiyorlar( ki o heyette ilginç kişiler vardı), kitaplar çıkartıyorlar, müzik işine el atıp yanlı müzisyenlere ilgi gösteriyorlar, Nor Radyo da yayın yapıyorlar ve sözde kültürel yayın adı altında -Gor- adlı dergide resmen Hemşinlileri ermeni yapmaya çalışıyorlar.
Kitaplar bölümü için söylenmesi gerekenler muhakkak var. Hemşince Hikayeler diye bir kitap çıkarttılar hatta şimdide bir kitabı Hemşince ye çevirip yayınlıyorlar. Bu kitabın yarısı Latin harfleriyle diğer yarısı da Ermeni alfabesi ile Hemşince yazılmış. Aynı zamanda dernekte Hemşince öğretiyoruz adı altında resmen Ermenice öğretiyor ve Hemşinceyi güya Hint - Avrupa dil gurubuna bağlamaya çalışıyorlar.
GOR DERGİSİ VE İTHAMLARI…
Tabi GOR Dergisi çok enteresan. Görüntüde HADİG ile hiç bir bağı yok ama HADİG adına satılıyor. İçlerinde daha evvel yazan birisi ile herhalde yollarını ayırdılar ki oda ayrı bir GOR Dergisi yayınlıyor. Bu kişide Derginin yanında bir sürü yalanlar ile iki üç tanede kitap yazmış. Yani anlayacağınız yolu Hemşinlileri ermeni yapma çalışmalarına düşen her kişiye bir şekilde sihirli bir el dokunuyor ve ne hikmetse kitaplar, dergiler, cd ler ardı ardına yayınlanıyor
Neyse biz gene GOR Dergisine dönelim. Çünkü gayri resmi olarak Hadig tarafından yayınlanan -GOR- dergisini incelemek bu cenahtaki bakış açısını görmek için yeterlidir. Tabi bu derginin yayınlanmasında da oynanan bir oyun var. Dergiyi üç beş kişiden oluşan bir ekip yayınlıyor. Yani dergi Hadig imzası taşımıyor. Öte yandan bu kişiler dergiyi Hadig adına satıyor. Ne kadar ilginç değil mi.
GOR DERGİSİ 1. SAYI…
Gor Dergisini şöyle bir incelersek; 1. Sayısında Ermenicilik konusunda çok fazla detay yok. Yinede
bununla ilgili bir iki makale var.
- Sayfada Cemil Aksu'nun yazısı var. Cemil Aksu; "Günümüzde Doğu ve Kuzey Hemşinli’leri günlük yaşamlarında Ermenice’nin bir dialekti olduğu kabul edilen Homşetsnag/Hemşince konuşmaktadır." demiş.
- Sayfada ise Efraim Yılmaz; "Hemşince yazarken kullanılması gereken Hemşince’ye özgü sesleri diğer seslerden ayırd edici işaretleri doğru tespit edip birbirinden net bir şekilde ayırmak gerekir. Bunun en sağlıklı yapılabileceği alfabe ise Ermeni alfabesi (aypupen) dir." demiş.
- Sayfada Mahit Özkan, “Hemşince öğreniyoruz” (makalenin başlığı) yazısının daha başında Hemşince’yi başkalaştırmaya başlamış. –Hamşetsna sorvikGU-. Hemşince’de; Sorvik, öğrenelim demektir. “Hemşince öğreniyoruz” ifadesinin Hem
Şince doğru biçimi –Hamşetsna sorviguk-(Hemşince öğreniyoruz). Belli ki Hemşince nin Ermenice olduğuna kanıt olsun babında kasten -gu- şeklinde ek kullanmış. Tabi ki bu ek kullanılıyor.
Örneğin; -sorvigu- (öğreniyor). Gerçekte -gu- sesini anlatmak zordur.Bunu kabul etmek lazım. Fakat
bu konuda henüz ispatlanmış bir şey yok. Buna karşın Mahir,bunu ispatlanmış bir durum gibi göster mektedir ve kasti davranmaktadır. (Batı Ermenice gramerine benzetme çabası)
Ayrıca makalenin diğer bir tarafında yapılan yorumda Mahir Özkan diyor ki; "Hemşince’nin söz dizimi Türkçe’de olduğu gibidir. Yani genellikle “özne,nesne,yüklem” şeklindedir." Bu tespit bana aittir ama kaynak vermemiş ve sayfa 65’te son bölümde diyor ki; "Diğer Hint – Avrupa dillerinden farklı olarak Hemşince’de özel isimler de belirli tanımlama edatı alabilirler!" Hemşince’de söz dizimi Türkçe’de ki gibi, ama dil,Hint – Avrupa gurubunda. Böyle bir bakışın bir tek tanımı vardır.-paradoks-
66 Sayfada ise; Hemşince sayıları yazmışlar. Fakat bir gariplik var. Çünkü -2.446.632- rakamını Hemşince yazmışlar. "Ergu miliyon çors haur karsunuvets hazar vets haur ersunu ergus" müthiş bir rakam. Benim annem değil milyon, doğru dürüst bin rakamını bilmez. Çünkü kullanılmamış. En iyimser tahminle beşyüz rakamından sonra kullanılan bir şey yoktur kültürümüzde. Çünkü Hemşinde ölçü birimi olarak hala ; Çap (karış) -Çapuş (ölçmek) terimleri kullanılmaktadır. Metre, Kilometre, Santimetre gibi terimler bilinmez. Benim annem hala 70 rakamını Hemşince söylerken; “Altmış rakamının üstüne on ekle” der. Yaşlı annelerimizin tamamı rakamları bu şekilde kullanır.
GOR DERGİSİ 2. SAYI…
GOR Dergisinin 2.ci sayısında ise Hemşince’de bulunan Arapça, Farsça kelimelerin geçirdiği değişim üzerine Efraim Yılmaz;; Akademik olarak Hemşince, Ermenice’nin bir dialekti olarak değerlendirilir yorumunu yapmaktadır. Kasıt belli olduğu için hangi akademi diye sormama gerek yok. Aynı yazıda Efraim ayrıca; " Çeşitli dillerle etkileşimi ve yine asimilasyon ve başka nedenlerle Hemşince’nin özünden koparak DEĞİŞTİĞİNİ ve yeni bir diyalekt haline geldiğini!" söylüyor. Yeni bir diyalekt iddia ediyor fakat öte yandan günümüzde bu dilin Ermenice olduğunu söyleyebilecek kadar tezat bir örneği savunuyor.
- Sayfada ise Mahir Özkan 2. ci derste tamamen teknik bir konuya giriyor. "Fiiller : Bazı kural dışılıklar olmakla birlikte fiiller -el- , -il- , -al- mastar eklerini alır.Ancak bu eklerin tamamının yerine -uş- ekide kullanılır" demiş. "Hemşince’de olumsuzluk eki "Ç"- ekidir". (Bu tespitte bana aittir ama kaynak belirtmemiş) Ayrıca Hemşince’de olumsuzluk eki "Ç" sesi değildir. Bu ek "ÇA" (yok,hayır) anlamındaki kelimenin kısaltılmış biçimidir. Bunun nedeni; Hemşince de ses kaynaştırma pek fazla kullanılmasada "ÇA" kelimesi olumsuzluk takısı olarak kullanılır ve kullanıldığı kelime ile kaynaştırılır. Örneğin "KİDİM" (Biliyorum) kelimesi, "ÇKİDİM" (Bilmiyorum) şeklinde olumsuzlanır. "Ç" sesi "ÇA" (hayır) kelimesinin kısaltılmış biçimidir. Hemşince gramerde "ÇAKİDİM" (hayır bilmiyorum) biçiminde morfem olamayacağı için bir ses kaynaştırma yapılarak "ÇA" kelimesinden -"A" sesi düşer, bunun yerine genellikle eklendiği kelimedeki ilk ünlü ses ödünçlenerek iki kelime kaynaştırılır ve "ÇKİDİM" şeklinde kullanılır. Bu tespit bana aittir ve gramer kitabında detaylı şekilde anlatılmıştır.
GOR DERGİSİ 3. SAYI…
Gor dergisiyle ilgili çalışmada Hemşinli’lerin Ermeni oldukları savıyla ilgili çok fazla ayrıntı vardır. Hemen her yorumcu bu konuda yazmaktadır ve hemen her makalede bu yönde bir vurgu mutlaka vardır. Bu anlatıların tümünü burada tartışmak çok zor. Zira konuyu felsefi açıdan, siyasi açıdan ve tarihi açıdan irdeleyen makaleler var. Birde Hemşince’yi köken olarak ve yapı olarak irdeleyen makaleler var.
Ayrıca Sayın Mahir Özkan’ın ve Efraim Yılmaz’ın sözde akademik çalışmalarında “son derece ciddi bilimsel tesbitleri” ve buna dair makaleleri var. Benim ilgi alanım etimoloji olduğundan bu alanda ki makalelerle ilgili tespitlerimi sunmaya çalıştım. Üçüncü sayıda Gor dergisi,Hemşinli’lik ve Ermenilik olgularının tanımlanması, bunun Hemşin toplumuyla ilintilendirilmesi ve Hemşince’nin, Ermenice olduğu yönünde Hadig’in genel bakışını daha rahat, daha geniş ve daha açık şekilde tartışmaya başlamış.Bunu hemen her makalede görmek mümkün. Nihayetinde Gor dergisi benim yazdığım kitapla ilgili bir makale yayınlamış. Tabi örnekleme yok. Şurada ki şu tespit yanlıştır doğrusu budur şeklinde yazılmış bir makale değil. Daha ziyade felsefi yorumla yazılmış bir eleştiri yazısı. Fakat yazarı ilginç biri, Neşe Kaya. Şahsen tanıdığım biri değildir. Makaledeki yorumuna göre de Hemşince bilmeyen birisi. Hatta belki Ermenice de bilmiyordur. Ama kendisi dil bilimci imiş. Bu arada hazır yazmışken Sayın Şerif Yılmaz ve onun kitabını da bu makalede eleştirmekten kaçınmamış. Kabul etmek lazım ki akıllıca yazılmış bir makale. Hatta bu dergi ile Mahir ve Efraim’in yazı karakterleri de değişmiş ve ustalaşmış. Tabi yazılar kendilerine mi ait bunu bilemeyiz.
Eleştiriler benimle ilgili olduğu için hemen dergiye müracaat ettim ve cevap hakkımı kullanmak istediğimi söyledim ama hemen "Sen kimsin de GOR da yazacaksın!" diye reddedildim.
GOR Dergisinin üçüncü sayısında perspektif değişmiş. Genel bir profesyonellik hakim dergiye. Bu yazıların bir yerlerde hazırlandığı açık. Şu Hadig de artık nemenem bir şey var bilmiyorum ama Ermeni araştırmacılar bile onların bu, "Ermeni’den daha Ermeni olma" hallerine şaşırdıklarına eminim. Tabi Ermeni olmak, olmamak başka bir şeydir, Hadig de kendisine böyle bir tercih yapabilir ama işin içine tüm Hemşini katmak ve tüm Hemşin coğrafyası üzerinden yürümek yanlıştır.
HEMŞİNCE BİLMEYENDEN HEMŞİNCE İÇİN ELEŞTİRİ…
Benim ile ilgili eleştiriler hakikaten çok garip. Zannediyorum Hemşinli’ler adına kurulan bu dernek ve bu derneğin üye veya yöneticileri, çağırıyorlar bir dilbilimciyi ve "Hemşince hakkında yazılan bir kitap var. Yazarının adı da Yunus Altunkaya. Bu kitabı tekzip etmek için bir makale yaz!" diyorlar. Oda bu görevi yerine getirmek için böyle bir makale yazıyor. Sonrada dernek ve dernektekiler bu makaleyi Gor dergisinde yayınlıyorlar. Nasıl olsa Gor dergisinin Hadig ile direk ilgisi yok. (Bu arada üçüncü sayıdada Hadig imzası yok.)
Neşe Kaya, makalesinde kendi bakış açısıyla dil ve dillerle ilgili tespitlerini ustaca yorumlarla yansıtırken kimi dilbilimci ve felsefecilerin bu konudaki yorumlarını da kendi yorumlarıyla yine ustaca harmanlamış ve konuyu benim kitabıma bağlamış.
Bakın neler yazmış Neşe Kaya kitabıma atfen;
"Hemşince nasıl bir dildir; Aslında bu yazıda dillerin sınıflandırılmasının tarihine yüzeysel de olsa yazının bütününe oranla uzun uzun değinmemin sebebi, Yunus Altunkaya’nın Hemşince’yi sınıflandırmak amacıyla yazdığı Hemşince / Hamşesna kültür dilbilgisi kitabını okurken, yukarıda hem Kirzioğlu, Gündüz ve Yılmaz’ın metinlerin de, hem de ilk dil sınıflandırması örneklerinde gördüğümüz bakış açılarının etkisini görmemdi.
Öncelikle yukarıda bahsettiğimiz özellikle sömürge devletlerin kendi dillerinden farklı dilleri ve aslen dilleri konuşan insanları tanımlamada, ki bu insanlar ve diller “geri kalmış”, “evrimini tamamlamamış”, “mantıksız” , “zayıf” ve “ölmeye” mahkumdurlar. Bir çerçeve olarak kullandıkları “diller de tıpkı insanlar gibi organizmadır” söyleminin Altunkaya’nın kitabında oldukça hakim bir söylem olduğunu belirtmek lazım." demiş. Bu yorumu yazan Neşe Kaya beni tanımaz, benim ne okuduğumu nereden bilmektedir. Kaldı ki ben bu kitabı yazarken Kirzioğlu’nun adını bile bilmiyordum.
İşte yanlı yazmak ve kiralık kalem olmak maalesef böyle bir şey.
Ayrıca bir dilin gelişmemiş olması yada ilkel olmasının o dilin varlık mücadelesiyle ilgisi olmadığı gibi o dili konuşanların toplumsal varlıklarıyla da uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu tamamen siyasi bir durumdur. Hadigin bir amacıda konuyu siyasi açıdan irdelemek olduğu için bu makale, hiç ilgisi olmadığı halde benim kitabımı da bir şekilde siyasi alana taşıma kaygısında olduğunu göstermektedir. Gerçekte ise, Hemşince bükümlü bir dil olsaydı o gramer kitabını yazamazdım. Çünkü bükümlü dil kuralları hakkında bilgim olmadığından doğal olarak karşılıklı mukayesede yapamazdım. Kaldı ki eğer Hemşince bükümlü bir dil olsaydı, Hadig hikaye kitabı yerine çoktan böyle bir gramer kitabı yazmış olurdu. “Gelişmemiş” terimini tabi ki bilerek kullandım. Çünkü karşılaştırma yaparken; Türkçe de cümle kurulurken kelimelerin aldığı takıların hemen hemen hiç birinin Hemşince de olmadığını gördüm. Mesela; Hemşince’de Açvi (Göz), ama Hemşince de Gözlük kelimesi yoktur. Buna onlarca örnek yazılabilir, zira Hemşince’de kelime türetme takıları hemen hemen hiç yoktur. Birkaç istisna var tabi. Örneğin; Mad (Parmak), Madni (Yüzük). Ni takısı kelime türetme takısıdır. Fakat bunlar bir elin parmağını geçmez. O yüzden Hemşince işletim ekleriyle kullanılan bir dildir ve yine buna bağlı olarak hem kök kelimeler hem de kökleşmiş kelime sayısı çok sınırlıdır. Hemşince de kelime sayısı en iyimser tahminle dört bilemedin beş bin civarındadır. Zaten tersi olsaydı şimdi çoktan bir sözlük yazılırdı. Aslında Hemşince sözlük yazıldı. Bu konuda Yusuf Vaiç’in ve Harun Aksu’nun bir çalışması var. Yusuf Vaiç’in çalışması bendede var. Bu çalışma ile Harun’un sözlük çalışması arasında hani olsa olsa elli kelime eksik yada fazla olur. Yusuf’un sözlüğü kabaca 1.200 ila 1.500 kelimeden oluşmaktadır. Şimdi bu sözlüğe iyimser bir tahminle 1.500 kelime daha eklesek 3.000 kelime eder. Hepsi Bu. Bu dil ilkel değil de nedir. Tabi sözlük çalışan arkadaşlar sayı bu kadar az olunca sözlük yazamadılar veya kitap haline getiremediler. Zira 1.500 kelimeden sözlük olmaz.
Hemşince de modern çağda kullanılan hiçbir kelime yoktur. Hiç bir teknik terimin karşılığı yoktur.
Bu dil bitişken yapıda olduğundan bükümlü dillerdeki işletim kuralları zaten Hemşince de kullanılamayacağı için bu guruptaki yapısal özellikleri tartışmaya dahi gerek yoktur. Buna Ermenice de dahildir.
Hemşince de Dışarısı, Dış, Dış kısım gibi bir kelime yoktur. Bunun yerine, Tur (kapı) kelimesi kullanılır.
Turnuus (kapıya,dışarıya), Turtevants (dışarıdan,kapıdan), Terane (kapıda,dışarıda), Dun tur (ev kapısı,evin çevresi), Kum tur (ahır kapısı,bölgesi,çevresi).
Ayrıca Hemşince’de; Meç (iç), Meşnan (içeriden), Meçke dağ (orta yer). Yani hem iç hem de orta anlamında tek kelime kullanılmaktadır.
Ağav (oldu), Ağavoç (olmadı), AĞADZÇUNİ (yapmamış), AĞADZUNİ (yapmış). Yani aynı kelime hem (Yapmak), hem de (Olmak) anlamında kullanılmış. Bu tarz da Hemşince de çok örnek vardır.
Süslü püslü cümleler kurabilirsiniz ama Hemşince yinede ilkel bir dildir ve bunu bir kez daha yazıyorum. Bu gelişmemişlik kavramıyla ilgili tepkinin nedeni sanırım; Ermenice’nin gelişmiş bir dil olmasıyla ilgilidir. Zira Ermenice 2.500 yıllık bir dildir ve gelişim sürecini tamamlamıştır. Öte yandan bükümlü bir dil olarak Hint – Avrupa dil gurubunda yer alır. İşte bu yüzden Hemşince önce Hint – Avrupa dil gurubunda olmalıdır, ardından da gelişmiş bir dil olması gerekir. Hadig’in tüm çabası bu yöndedir. Neşe Kaya’nın makalesi de aynı bakışla yazılmış.
Neşe Kaya makalesinin devamında demiş ki; "Bu sunuşa baktığımızda Altunka’ya nın, Hemşince nin ne olduğu konusunda birbirine karışmış fikirlerinin olduğunu söyleyebiliriz!". Hanımefendinin kendisi Hemşince bilmiyor,ama benim Hemşince hakkında fikirlerimin karışmış olduğunu yinede tespit edebiliyor ?
Bende makalenin tümüne baktığımda birbirine karışmış bir yorum okudum ve aslında ne anlatmak istediğini kendide bilmiyor. Zira bu makaleyi yazan birisi dilbilimci ise tespitleri ve bunların örneklerini de yazar. Fakat baştan sona tek bir örnek yok. Şimdi birbirine karışmamış fikirleriyle yapılan bir yoruma bakalım. "Çünkü gelişmemişlik her zaman daha gelişmişlerle ve daha az gelişmişlerle kıyaslama gerektiren bir terimdir.Çünkü “gelişmemişlik” Hemşince’nin bitişken bir dil olmasını mümkün kılan tek şeydir!". Eğer bu yorum anlaşılır bir yorumsa kabul ediyorum tespit doğrudur. Neymiş efendim; gelişmemiş bir dili daha gelişmiş ve daha az gelişmiş dillerle kıyaslarsın ona göre de gurubunu belirlersin. Bir dilin gelişmiş yada gelişmemiş olmasının dilin yapısıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Afrika’da yüz elli kişinin konuştuğu diller var. Üstelik gelişmemiş ve de ilkel diller. Neşe Kaya bunlardan bi haber demek ki. Makalenin son cümlesi ise, " Hemşince’nin “gelişmemişliğini “ anladığımız bir diğer özelliği ise fiil çekimleridir. Altunkaya’nın da belirttiği gibi bitişken dillerde sözcüklerin sonuna eklenen ekler genellikle kökte bir değişikliğe sebep olmaz. Aslında her şeyi ekler yapar diyebiliriz. Altunkaya Ural – Altay bitişken dillerinin özelliklerini Hemşince ile karşılaştırırken Ural – Altay dillerinde “fiil çekimleri” zengindir, Hemşince gelişmemiş bir dil olduğundan fiil çekimleri zengin değildir” diyor ve Hemşince yine gelişmemişliğiyle sınıfta kalıyor. (Altunkaya, 2012 21)". Oysa fiil çekimleri özelliğiyle Hemşince tipik Hint- Avrupa dilleri özelliğine sahip.
Hemşince de fiil çekimleri zengin değildir, bu doğru. Bir bilim insanının tanımında; “Hemşince bu
yüzden sınıfta kalıyor”. Tespit bu. Ayrıca Hemşince,zengin olmayan fiillerle Hint – Avrupa dil gurubun da olabilir fakat bitişken dil olamaz. Oysa, Hint- Avrupa gurubunda ki dillerin belirgin özelliklerinden biride fiillerin zenginliğidir. Yani aslında Hemşince de ki fiillerle ilgili tespitimi hem kabul ediyor hem etmiyor, Dil bükümlü olurken fiiller zengin yada fakir olabilir; (çünkü bunu sorgulamıyor) ama bitişken olursa asla. (çünkü bunu sorguluyor). Neşe Kaya güya bir eleştiri makalesi yazmış ve Gor dergisine göndermiş, onlarda bunu yayınlamışlar. Fakat bilmiyor ki bizzat Gor dergisinde kendiside tekzip edilmiş.
GOR dergisinde iki numaralı dil bilimci; Mahir Özkan da diyor ki; Hemşince’de söz dizimi Türkçe’deki gibidir. Yani “özne, nesne, yüklem”, ama her nasılsa Hint –Avrupa dil gurubunda yer alıyor. Bu gurupta yer alan hiçbir dilde -özne,nesne,yüklem- biçiminde cümle kurulmaz, daha doğrusu kurulamaz. İş Hemşince’ye geldi mi söz dizimi bitişken, kendisi Hint – Avrupa.
Sayın Neşe Kaya’ya naçizane Gor dergisini iyi takip etmesini öneririm. Mahir Özkan’ın da belirttiği gibi Hemşince de söz dizimi Türkçede ki gibidir; buda bitişken dillerin ortak özelliğidir ve bu dilleri Hint – Avrupa dillerinden ayıran en belirgin özelliktir.
Hadig kurulduğu zaman baştan görevli bir dernek olarak kurulmuştu ve bu nedenle daha dernek kurulurlur kurulmaz Hemşince’nin Ermenice olduğunu söylediler.Fakat daha sonra Ermenice’de doğu ve batı lehçesinin olduğunu öğrendiler.Bu noktada bir kırılma yaşandı.Evet Ermenice fakat hangisi.
Hemşince doğu lehçesiyle hiçbir şekilde uyuşmuyordu.Bu yüzden batı Ermenice’nin lehçesi demeye başladılar.Bu noktadada benim kitabım yayınlanmıştı.Hadig için işler iyice karışmıştı.Her ne olursa olsun Hadigçiler için Hemşince Ermenice idi ama niçin birbiriyle uyuşmuyordu.Bu aşamadan sonra
Tam bir komedi yaşana geldi ve nihayet Sayın Neşe Kaya’nın makalesiyle benim tesbitlerimin yanlış
Ve yanlı olduğunu ispatlama zorunluluğu doğmuş oldu.Bundada ne kadar başarılı oldukları görülmektedir.Neşe Kaya, kitaptaki tesbitlerimde Hemşince’yi kasten ilkel bir dil olarak gösterdiğimi anlatmak istemiş.Fakat kendisi yine farkında değilki Hadig artık Hemşince’nin Ermenice’nin eski bir dialekti olduğunu söylemektedir.Çünkü ancak bu şekilde Ermenice olabileceği düşünülmektedir.
(bitişken bir dil olduğu tesbit edildiği için). Bu durumda bizzat Haidigin kendisi bu dilin eski olduğunu dolayısıyla ilkel bir dil olduğunu ima etmiş olur.Kurnazlık yapacaklarya; kendileri dili Ermenice yapmak için dilin ilkel olduğunu söylüyorlar fakat bunu ben söylediğimde de beni suçluyorlar.Kimin bu konuda karmaşa yaşadığı okuyucunun taktirindedir.
Yazının başlarında da belirttiğim gibi Hadig için Hemşince’nin bitişken bir dil olması kabul edilemez bir durumdur. Bu makalede de görünen tek şey Hemşince’nin bitişken bir dil olmasına karşı duyulan kin, nefret ve tahammülsüzlükdür. Neşe Kaya bununla ilgili bin makale de yazsa Hemşince
bitişken bir dildir, ilkel bir dildir ve gelişmemiş bir dildir. Aynı zamanda dilin ilkelliği bazında bir hece dilidir. Bu vurguyu bilerek yapıyorum. Çünkü bu tespitleri yaptığım zaman bunun nedenini bilmiyordum ama şimdi onu da biliyorum.
Kaynak: Kalif Dergisi 1 - Sayfa 86